Popüler Yayınlar

30 Mart 2012 Cuma

İnternette paylaşılan bilgiler silinmiyor


Günlük yaşamın neredeyse olmazsa olmazları arasına giren internet kullanımı hayatı kolaylaştırdığı kadar tehlikeli hale de getiriyor.Uzmanlar internette bilgi silmenin olmadıını söylüyor. 

Günlük yaşamın neredeyse olmazsa olmazları arasına giren internet kullanımı hayatı kolaylaştırdığı kadar tehlikeli hale de getiriyor. İletişim Uzmanı Ömer Boz, internetin güvenli kullanımı hakkında önemli bilgiler verdi.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, İletişim Uzmanı Ömer Boz İspir Hamza Polat Meslek Yüksek Okulunda Güvenli İnternet kullanımı hakkında seminer verdi. İnternette paylaşılan bilgilerin hiçbir zaman silinemediğini vurgulayan Boz internette paylaşılan bilgilerin hayatın her safhasında karşımıza çıkabileceğini söyledi. Boz, "İnternette bilgi silme yoktur. Siz paylaştığınız bir bilgiyi silseniz dahi sizin paylaştığınız bir bilgiyi başkaları da paylaştığı için tamamen silinmesi söz konusu olamaz. Onun için ileride karşınıza çıkabilecek ve sizi zor durumda bırakabilecek bilgilerinizi paylaşmayın." dedi.

Güvenli internet kullanımının artık zorunluluk teşkil ettiğini belirten Boz bir harf hatasıyla dolandırıcıların birçok site açmış olabileceğine dikkat çekti.

28 Mart 2012 Çarşamba

Anneler, temizlik ürünlerinde doğal hayatın kapısını açabilir


Ekolojik Yaşam Uzmanı Erkan Şamcı, evde kullanılan deterjan ve kimyasal maddeler yerine doğal alternatilerini öneriyor. Bulaşıklarınızı, çamaşırlarınızı doğal ürünlerle yıkayabilir, ev temizliğinizi onlarla yapabilirsiniz. Üstelik evdeki hamamböceği, karınca gibi haşerelere karşı da doğal ve zararsız karışımlar yapabilirsiniz.
-Erkan Şamcı ziraat mühendisi. Ürün geliştirme uzmanı olarak çalıştığı Botanika firmasında çoğu zamanını ofis bahçesinde geçiriyor. "Havayı, toprağı hissedemezsem yaşayamam, nefes alamam." diyor. 'Pencere Önü Bostanları' fikrini ortaya attığında, anneler onu arayıp "Çocuğum hayatında ilk kez patlıcan, biber, maydanoz yedi." demiş. Aksiyon dergisinden Tuba Kacaoğlu'nun hazırladığı dosyada evde kullanılan kimyasallara karşı doğal alternatif ürünler öneriliyor.
Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre ülkemizde 2002'de 85 bin olan kanserli hasta sayısı 2010'da 214 bine çıkmış. Bu ölümcül hastalığı tetikleyen unsurların başında vücudumuza aldığımız zararlı kimyasallar var. Mesela bir çay kaşığındaki bulaşık makinesi deterjanını tamamen temizlenmek için 18 litre su gerekirken; bir makine dolusu bulaşık yeni üretilmiş makinelerde 15 litre suyla yıkanıyor. Hâlbuki koyduğumuz deterjanın tamamen temizlenebilmesi için 16 ton suya ihtiyaç var. Peki, 80 yıl önce, kimyasal içerikli temizlik maddeleri hayatımıza girmemişken insanlar temiz değil miydi? Güzel kokmuyor muydu çamaşırlar? Soruların cevabı Erkan Bey'de: "O dönemin insanları şimdikilerden daha az temiz ya da bakımsız değildi. Onların tüm temizlik maddeleri kalıp sabun, arap sabunu, çamaşır sodası, kül, sirke, limon tuzu, karbonattı." diyor. Erkan Bey, her hafta başka bir formülle, alternatif yöntemlerle televizyonda seyircilerin karşısına çıkıyor. Evde hemen her gün 4-5 kez bulaşık, çamaşır yıkıyor; daha iyi sonuçlar elde etmek, daha etkin alternatif çözümler sunabilmek adına. Zaten evinde küçük bir laboratuarı da var.
Çamaşırları doğal ürünlerle yıkayabilirsiniz
Çamaşır deterjanı yerine: Bir kalıp doğal sabunu rendeleyip 2 litre suya koyun. Sabun eriyene kadar kaynatın. İçine 1 çay bardağı boraks, 1 su bardağı da çamaşır suyu ekleyin. Karıştırırak 5 dakika kadar kaynatın. Soğudukça katılaşan malzemeden kullanılacağı zaman bir kupa alınıp cezvede eritilerek makinenin deterjan haznesine konur (biraz sulandırabilirsiniz de). Yumuşatıcı gözüne de elma sirkesi eklenir. Çamaşırlarınızın parlak, yumuşak ve tertemiz olduğunu göreceksiniz. Eğer sabunu eritmeden koyarsanız çamaşırlarınızda sabun kalabilir ya da su tahliye hortumu tıkanabilir.
Bulaşık deterjanı yerine: Bir kupanın içine 1 yemek kaşığı karbonat, 1 tatlı kaşığı boraks, 1 tutam limon tuzu, bir tatlı kaşığı hardalı koyup sıcak su yardımıyla hepsini karıştırıp eritin ve bulaşıkların üstüne rastgele dökün. Evde kullanılmış limon varsa onu da çatal-bıçak sepetinin kıyısına köşesine sıkıştırın. Sıcak suyun yardımıyla limon bulaşıklarınızı hem çok iyi parlatacak hem de kötü kokuları önleyecektir.
Genel temizlik maddeleri yerine: 1 litre sıcak suyun içine 1 yemek kaşığı karbonat, 1 tatlı kaşığı boraks, 1 çay kaşığı arap sabunu, birkaç damla portakal, limon ya da lavanta yağı, 1 çay bardağı sirke iyice karıştırılır. Püskürtme özelliği bulunan bir şişenin içine konulduktan sonra her yerin tozunu bu karışımla alıp her türlü genel temizlik için kullanabilirsiniz.
Mobilya cilaları yerine: Bir ölçü zeytinyağına bir ölçü sirkeyi püskürtebileceğiniz bir şişeye koyup karıştırmanız yeterli. Hem lekeler kolaylıkla çıkar hem de mobilyalarınız pırıl pırıl parlar.
Kireç çözücüler yerine: Çaydanlık, su ısıtıcıların içine bir tutum limon tuzu koyup kaynatabilirsiniz. Kirecin hızla çözüldüğünü görüp şaşıracaksınız. Sirke de aynı işlevi görür.
Cif yerine: Karbonat, çamaşır sodası cifin işlevini fazlasıyla görüyor. İnatçı yüzeyler için de bir limonu ikiye kesip üzerine limon tuzu ya da karbonat döktükten sonra ovalamak yeterli.
Karıncalar için: Karıncalar salatalık kabuğunu sevmez. Bulundukları yere salatalık kabuğu koyduğunuzda oradan bir daha çıkmadıklarını göreceksiniz. Aynı şekilde tebeşirden de hiç hoşlanmıyorlar. Bunun için de gelmemesini istediğiniz yere tebeşirle çizgi çekmeniz yeterli.
hamam böceği için: Çok dayanıklı ve en uzun yaşayan canlılar arasındadır. Hafızaları iyidir. Ev sahibiyle yabancıları dahi ayırt edebilirler. 2 ay açlığa, 10 gün de susuzluğa dayanabilirler. Kafaları koptuktan sonra bile 10 gün yaşarlar. Başı koptuğu için değil, su içemedikleri için ölürler. Defne yaprağı, okaliptüs, sarımsak, nane yaprağını, karbonatı, sirke ve limonu hiç sevmezler. Haşlanmış patatesin içine yumurta sarısı (iki yiyeceği de çok seviyorlar) bir miktar da boraks koyup hamur hâline getirin. Minik minik toplar yaparak böceklerin genelde çıktığı yerlere koyun. Boraks onların ölmesini veya ortamlarından uzaklaşmalarını sağlayacaktır. Boraks toksik (zehirli) bir madde değildir.
Bitkileri böceklerden korumak için: Bir püskürtmeli şişenin içine 1 litre suya 1 tatlı kaşığı arap sabununu koyun, iyice çalkalayıp sabunu erittikten sonra çiçeklerin üzerine püskürtün.

23 Mart 2012 Cuma

Şehirli bebeklerin yeni hastalığı: İnek sütü alerjisi


Birçok önemli hastalığı taklit eden ‘inek sütü proteini alerjisi’ni çoğu-anne baba bilmiyor. Hatta hekimler bile teşhis konusunda geç kalabiliyor. Peki, inek sütleri neden alerji yapıyor? 
Yaşadığımız yere, bulunduğumuz ortama göre hastalıklarımız da hassasiyetlerimiz de değişiyor. Şüphesiz bundan en çok etkilenenler arasında şehirli bebek ve çocuklar da var. Yalnız onların yaşadığı sıkıntılar hem kendileri hem de aileleri için daha üzücü ve yıpratıcı. Düşünsenize; dünyaya yeni gözlerini açmış bebeğiniz hiç durmadan ağlıyor, sürekli bacaklarını kasarak gaz sancısı çektiğini gösteriyor, tam ‘karnı doydu, uyur belki’ dediğiniz anda tüm yediklerini geri çıkarıyor. Bildiğiniz, duyduğunuz tüm tedavi yollarını denesiniz de onu bir türlü sakinleştiremiyor, aralıksız 2-3 saatlik uykuya hasret kalıyorsunuz. Üstelik yavrunuz her geçen gün biraz daha büyümesi gerekirken sürekli istifra ettiği için kilo alamıyor, bazen kabız bazen de ishal olması bedenini fazlasıyla yıpratıyor…
Siz ‘Anne sütü ishal yapmıştır’, ‘Mama kabız bırakmıştır’, ‘Gazlı bir bebek’, ‘Ben de bebekken anneme çok çektirmişim, bana benzemiş’ gibi onlarca sebebi ileri sürerek kendinizi sakinleştirmeye çalışırken bir bakıyorsunuz oğlunuzun-kızınızın poposundan kanlı dışkı gelmeye başlıyor. Bazen de tüm bunları ya daha hafif geçirip ya da hiç yaşamazken; deri döküntüleri, soluk alıp vermede zorlanma, öksürük, aksırık, burun akıntısı-tıkanıklığı ve sık tekrarlayan enfeksiyonlar görülebiliyor. Sizce böyle bir miniğin neyi olabilir? İnek sütü alerjisi desek…
İnek sütü içindeki proteine karşı vücutta gelişen tepkilere, ‘inek sütü proteini alerjisi’ deniyor. Bu alerji inek sütünün bebeğe direkt verilmesi ile olabildiği gibi, anne sütü ile beslenen bebeklerde, annenin diyetindeki inek sütü içeren gıdaların bebeğe emzirme yolu ile geçmesi sonucunda da ortaya çıkabiliyor. Ayrıca çoğu hazır mamanın inek sütü proteinlerini içermesi sebebiyle de mama ile beslenen bebeklerde de sıklıkla alerji görülebiliyor.
Genetik faktörler etkili
İnek sütü alerjisi, son zamanlarda ‘çocuklarda en çok görülen’ alerjiler arasında. Yalnız çölyak gibi birçok önemli hastalığı taklit ettiği için teşhisin konulması her zaman kolay değil. Mesela, genellikle 2 aylık, poposundan kan gelen çocuğu gören bir hekimin alerjiden şüphelenmesi gerekirken kaka tahlili isteyerek işe başlaması süreci oldukça uzatıyor. Çünkü tahlil sonuçlarında amip kisti görülüyor, hemen antibiyotik tedavisine başlanıyor. Doğru teşhis konulamadığı için bir süre sonra kakada iplikçik şeklinde ya da biraz daha fazla kan tekrar ortaya çıkıyor.
İnek sütü proteini alerjisi olanlarda kalın bağırsağın son kısmında iltihap gelişiyor ve buna da proktokolit deniyor. Kanama da zaten bundan kaynaklanıyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroenteroloji Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tufan Kutlu, hekimleri inek sütü proteini alerjisi konusunda çok fazla uyardıklarını ve önceki yıllara göre şimdilerde daha kolay teşhis konulabildiğini söylüyor. Besin alerjisi yüzünden nadir de olsa görülebilen trajik bir tabloya da dikkat çekiyor: “Anafilaksi çok şükür az görülüyor ülkemizde. Burada çocuk alerjik reaksiyonları daha ağır şekilde yaşıyor. Saniyeler içinde ani kan basıncı düşüklüğü, solunum yollarında darlaşma ve buna bağlı solunum güçlüğü, şok, şuur kaybı ve sonunda ölüm gerçekleşiyor.”
Kutlu’nun verdiği istatistikler de alerji belirtilerinin seyir oranları hakkında bilgi veriyor: “Sindirim sistemi (en çok kusma ve ishal) ve deri reaksiyonları olguların yüzde 50-60’ında, solunum sistemi rahatsızlıkları ise yüzde 20-30’unda görülüyor. Reflülü çocukların yüzde 16-24’ünde inek sütü alerjisi belirtilerinin varlığı bildirilmiş. Karın şişliği, kanlı ishal, sindirim ve emilim kusurları sonucunda büyüme geriliği de gerçekleşebiliyor. Süt çocuklarında kalın bağırsak iltihabına sıklıkla rastlanıyor. Ayrıca infantil kolik (gazlı bebek) ve uyku bozukluklarından da besin alerjisinin sorumlu olabileceğini gösteren çalışmalar var.”
Süt alerjisinin teşhisinde sıklıkla 2 farklı yöntem uygulanıyor. Eğer hasta sadece anne sütüyle besleniyorsa (ilk 6 ay), önce anne ‘az ya da çok inek sütü içeren tüm gıdaları’ hayatından çıkarıyor. Sadece mamayla beslenen çocuklara ise yüksek miktarda süt proteini içerdiği için standart mamalar kesinlikle verilmiyor. Beslenme ihtiyaçları süt proteinleri alınmış aminoasit bazlı özel mamalarla karşılanıyor. Semptomlar 72 saat içinde kaybolsa da bağırsak iltihabının iyileşmesi yaklaşık bir ayı buluyor. Hiçbir şekilde düzelme gözlemlenmeyen bazı çocuklara anne sütü dahi yasaklanıyor, ‘sadece’ alerjik bebeklere özel üretilmiş mama veriliyor.
Anne sütü alan alerjik bebekler 6 aydan sonra yavaş yavaş farklı besinleri tüketmeye başlıyor. Onlar süt ihtiyacını yine özel mamayla giderirken süt proteini diyeti devreye sokuluyor. Bilinenin aksine, bu noktadan sonra annenin diyet yapmasına gerek kalmıyor.
Birçok hastalıkta olduğu gibi inek sütü alerjisinde de genetik faktörler önemli. Teşhis esnasında da ilk göz önünde bulundurulması gereken unsur bu. Prof. Dr. Tufan Kutlu, aile hikâyesinin önemine dikkat çekiyor: “Toplumdan topluma değişse de ortalama kabul edilen besin alerjisi oranı kişilerde yüzde 5’se bunların yüzde 3’ü inek sütüne karşıdır. Bebeklerin aile hikâyesi iyi dinlenmeli. Diyelim ki anne alerjik. Çocuğun alerjik olma riski yüzde 30-40 oranında artıyor. Her iki ebeveynde varsa bu oran yüzde 50-60’lara çıkıyor. Böyle çocuklar çok dikkatli beslenmeli, kontrol altında tutulmalı. Hazır mama verirken de çok dikkat edilmeli.”
İkinci bir teşhis yöntemi ise kanda inek sütüne özgü antikorların tespit edilmesi. Güvenirlik oranı yüzde 90’la ifade ediliyor. İnek sütü alerjisi tanısında kan ve cilt testlerinin rolünün tartışmalı olduğunu söyleyen Tufan Kutlu, doğruluk oranlarını da şöyle özetliyor: “Ön kol iç yüzüne atılan minik çiziklere alerjen ekstreleri damlatılarak yapılan, kısa sürede sonuç veren Prick test, olguların sadece yüzde 25’inde pozitiftir. Temas egzaması (kontakt dermatit) bulunan hastalarda, egzamaya sebep olan maddeleri belirlemek amacıyla uygulanan Patch (Yama) testi ise 6 aylık çocuklarda önce yüzde 50, 1 yaşından sonra ise yüzde 80 pozitif bulunur. Bazı alerjiler besin sindirim sistemi üzerinden ilerlediği için de sonuç negatif çıkar. O kadar küçük çocuklara zaten deri testlerini yapmıyoruz. Daha çok klinik olarak düşünülmeli. Diyet verilecek, diyetin işe yaradığını görerek tanıyı koyacaksın.”
İnek sütüne alerjisi bulunan çocukların tedavisi inek sütü proteinlerinin diyetten çıkarılması ile sağlanıyor. Sadece süt değil; bilinenin aksine yoğurt, peynir, tereyağı, süt tozunun bile bu süreçte kullanılmaması gerekiyor. Yapılan araştırmalar hastaların yüzde 70-80’inin uygun bir eliminasyon (eleme) diyeti ile 3. doğum gününden önce iyileştiğini gösteriyor. Alerjinin seyri, kişinin hangi oranda iyileştiği Ig-E testinden takip ediliyor. Beş yıl içinde iyileşme oranı ise yüzde 100’e yaklaşıyor. Kan tahlillerinde alerjisi yok gibi gözükenler hariç. Onların durumunu Prof. Dr. Tufan Kutlu şöyle özetliyor: “10-15 sene sonra yüzde 5’ten fazla alerjik çocuk kalmıyor. Takip edilenlerin çoğu iyileşiyor. Ama diyet yıllarca sürebiliyor.”
Bebeklerin maması ücretsiz
Çocuk kemik gelişiminde süt ve süt ürünlerinin önemini bilmeyen yok. Peki, bebekliğinden itibaren süt ve süt ürünlerini tüketemeyen çocukların gelişiminde herhangi bir problem yaşanıyor mu? Prof. Kutlu, inek sütüne alerjisi bulunan çocuklarda ileriki yıllarda kemik zayıflığı, kemik kırıklıkları görüldüğüne dair bilgilerin varlığından bahsediyor. Fakat ülkemizde bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşanmadığını da belirtiyor. Çünkü devlet inek sütü proteini alerjisi bulunan çocukların mamalarını ücretsiz veriyor. Bunun için devlet ya da özel sektördeki gastroenterolog ya da alerji doktorlarının rapor yazması gerekiyor. Eğer çocuğun getirildiği hastanede gastroenterolog, alerji uzmanı yoksa çocuk doktoru tanıyı koyarak rapor düzenleyebiliyor. Tufan Kutlu, mevcut uygulama sayesinde vatandaşın mağduriyet yaşamadığını, birçok gelişmiş ülkede benzer bir kolaylığın sağlanmadığını anlatıyor: “Avrupa ülkelerinin birçoğu bu mamaları ücretsiz vermiyor. Bebeği hastanede belli bir süre yatırıp çok ciddi testlerden geçirdikten sonra verenler var. Bu konuda iyiyiz.”
Her çocuğun ihtiyacı birbirinden farklılık gösterdiği için doktor çocuğun kilosuna göre kalori hesabı yapıyor. Sağlık Bakanlığı ise gereken miktar kadar mamayı karşılıyor. Alerjik 5 aylık bir bebek tüm besin ihtiyacını verilen mamalarla giderebiliyor. 6-7 aylıkken ek gıdalara geçildiği için çocuğun süt ihtiyacı biraz daha azalıyor. 1 yıl kesintisiz verilen mama 2 yaşına kadar da uzatılabiliyor değişik birtakım tanımlarla. Tam da bu esnada önemli bir soruna dikkat çekiyor Prof. Dr. Tufan Kutlu: “2 yaşındaki alerjik çocukların yüzde 80’i iyileşirken yüzde 20’sinde alerji devam ediyor. Ama devlet bunların mamalarını vermiyor. Metabolik bir hastalık olduğunda istisna. Bu tarz kararlar alınırken Sağlık Bakanlığı’nı bilgilendirenler var. Onlar ‘2 yaşından sonra inek sütü proteini alerjisi düzelir’ dediği için böyle yanlış bir karar verilmiş. Hâlbuki sıkıntısı devam eden çocukların günlük 500 ml.lik süt ihtiyacı var.”
İnek sütü proteinine alerjisi bulunan bebeklere süt konusunda çözümler bulunmuş. Fakat ilk 6 aydan sonra bebekler sabah kahvaltılarında sütle hazırlanan, içinde peynir ve çok az miktarda yumurta bulunan bisküvili karışımlardan yemeye başlıyor. Öğlen ya da ikindi vakitlerinde de günlük, evde mayalanmış yoğurt yiyor. Peki, yoğurt ve peynir ihtiyacını alerjik çocuklar nasıl karşılayabilir?
Bu gibi durumlarda ailelerin imdadına sadece keçi sütünden yapılmış peynir, yoğurt yetişiyor. Prof. Dr. Tufan Kutlu, inek sütü proteinine alerjisi bulunan hastalarının yüzde 75’ine keçi sütünün dokunmadığını, çapraz alerjinin ortaya çıkmadığını söylüyor. Süt ihtiyacını karşılamak için ‘sadece’ keçi sütü tüketen alerjiklerinse dışarıdan folik asit alması gerektiğini söylüyor. Çünkü keçi sütünün içinde inek sütüne oranla daha az folik asit mevcut.
Keçi sütünün anne sütüne en yakın olduğuna dair bir bilgi var toplumumuzda. Fakat görülen o ki bu bir efsaneden ibaret. Prof. Dr. Kutlu, bu bilginin herhangi bir bilimsel temele dayanmadığına dikkat çekiyor: “Keçi sütü inek sütünden daha iyi bir süt değil. İnek sütü içebilenler yine günlük, cam şişedekileri tüketsin. İnek sütü proteinine alerjisi bulunanlar ise keçi sütü ve yüzde yüz keçi sütünden yapılmış peynir, yoğurt gibi ürünleri tüketsin.”

Neden
alerji yapıyor?
Prof. Dr. Tufan Kutlu: “Günümüzde birtakım hastalıklar hızla artıyor. Alerji de onlardan biri. Tam bir ‘şehirli’ hastalığı aslında. Besin olarak aldığımız maddeler artık eskisi gibi doğal değil. İneklere verim artırmak için aşılar yapılıyor, antibiyotikler veriliyor; inekler otlatılmıyor, yerinde hep sabit kalıyor. Yediklerinin de ne olduğu belli değil. Bazı Avrupa ülkelerinde genetiği değiştirilmiş mısırlar yem olarak kullanılmazken bizde tam tersi. Bilim dünyası inek sütü alerjilerindeki artışı bunlara bağlıyor. Düşünüyorum da asistanlığım zamanında poposundan kan gelen, tıkanmış alerjili çocukla nadir karşılaşırdık. Şimdi çoğu çocukta var.”
Keçi sütü nerelerde
bulunur?
Büyük şehirlerde yaşayanlar için keçi sütü bulmak oldukça zor. Ama önemli bir ihtiyacı karşıladığı da gerçek. Belki rastlamışsınızdır; çocuğunda inek sütü alerjisi çıktığı için yana yakıla keçi sütü arayan anne-babalara. Şu anda büyük marketlerde UHT keçi sütü satılıyor. Fakat doktorlar UHT keçi sütünün çocuklara verilmesinden yana değil. En sağlıklısının pastörize ve günlük olduğu konusunda hemfikirler (3 gün dayanıyor). Türkiye genelinde günlük, pastörize keçi sütü ihtiyacınızı karşılayacak birkaç marka var. Onların bir numaralı tüketicileri ise malumunuz inek sütüne alerjisi bulunanlar…
Bol Ana: Yüzde 100 keçi sütünü satışa sunan ilk marka Bol Ana. Hastanelerdeki kayıtlara göre alerjik çocuklara uzun yıllar ‘ücretsiz’ süt dağıtmışlığı da var. Henüz tüm Türkiye’ye dağıtım yapılmıyor. Bol Ana’nın ürünlerine abonelik sistemiyle ulaşmaksa kolay. Tıpkı gazete aboneliği gibi işliyor sistem. Bunun için yapmanız gereken, www.bolana.com.tr adresine girip 75 satış noktasından size en yakın olanına başvurmak. (Şarküterileri tercih etmeniz işinizi daha da kolaylaştırıyor.) İstediğiniz süt miktarını mağaza çalışanlarına bildiriyorsunuz. Onlar sizin yerinize Bol Ana’dan talepte bulunuyor. Salı ve cuma günleri sütünüz geliyor. Bu sistem İzmir, Ankara, İstanbul, Bursa, Adapazarı, Kayseri, Düzce, Bolu, Zonguldak ve Kocaeli’nde geçerli. Onun dışında İstanbul, Ankara, İzmir’deki Migros ve Makro Center’larda da satılıyor. Ama ömrü 3 gün olduğu için kısıtlı sayıda getiriliyor ve çabuk tükenme ihtimali de var. Keçilerin aralık, ocak ve şubat aylarında sütü yok denecek kadar azalıyor. Bu süreçte süt gönderimi yapamıyorlar. Ama keçi sütü 3 ay dondurucuda tazeliğini koruyabildiği için kasım ayının başında Bol Ana yetkilileri sizi bilgilendiriyor. Buna göre bir seferde 30 litre bile süt siparişi verebiliyorsunuz. Günde 4 ton keçi sütü üreten firmanın hâlihazırda 2 bin civarında abonesi var. Bunların yüzde 90’ı alerjik bebek, çocuk ve yetişkinler. 4 farklı çeşit, yüzde 100 keçi sütünden üretilmiş, herhangi bir katkı maddesi içermeyen peynirleri de yine alerji hastalarının hayatını kolaylaştırmaya yönelik.
Mado: Mado, dondurma üretiminde kullandığı keçi sütünü Ahir Dağı’ndaki 600 dönümlük arazi üzerine kurduğu keçi çiftliğinden tedarik ediyor. Mado’nun Türkiye genelindeki tüm şubelerinde keçi sütü satılıyor. Yalnız bir hafta öncesinden sipariş vermeniz şartıyla. Her pazartesi, perşembe Kahramanmaraş’tan cam şişede ve pastörize edilmiş şekilde sütler geliyor.
Atatürk Orman Çiftliği: Türkiye genelinde 14 ilde faaliyet gösteren mağazalarında diğer üreticilerin aksine yılın her ayı ve günü pastörize keçi sütü, yoğurdu ve peynirini bulabiliyorsunuz. Size en yakın şubeyi öğrenmek için www.aoc.gov.tr adresine girebilir ya da (0312) 211 01 70-71 numaralı telefonları ayrıntılı bilgi için arayabilirsiniz.

Aksiyon Dergisi

19 Mart 2012 Pazartesi

En Hafif Malzeme



Mikro tabaka hücre yapısıyla üretilmiş yeni bir malzeme, ilmî olarak yapılan "hafif malzeme" tarifinin yenilenmesini gerektiriyor. Zîrâ hafif malzeme için bugün kabul edilen alt sınır, bu yeni malzeme ile daha da alt değerlere inmiş oldu. Araştırmacılar, söz konusu malzemeyi yüzde biri (0.01) sert malzeme kalan kısmı da hava olacak şekilde yaptı. Bunu havadan sadece % 1 daha ağır şeklinde de anlayabiliriz. Malzemenin yapısı insan saçından 1/1000 kadar daha ince duvar örgülerinden meydana geliyor. 

Araştırma grubundan L. Valdevit, malzemelerin ebatları nanoölçeklere doğru küçüldükçe daha güçlü hâle gelmelerinden hareketle, elde edilen malzemenin, makroyapısına nazaran % 50 daha mukavim olduğunu ve çok daha yüksek enerji soğurabildiğini ifade ediyor. Malzemeyi İleri Savunma Araştırmaları Proje Ajansı'nın desteği ile geliştiren araştırmacılar sözkonusu malzemenin; batarya elektrotları, akustik, titreşim ve şok enerji soğurucuları gibi birbirinden çok farklı sahalarda uygulama imkânı bulacağını belirtiyor.  

18 Mart 2012 Pazar

Fazla egzersiz, yağ yakımını durduruyor


Doğal vücut geliştirmede dereceler alan ve egzersizler konusunda uzmanlığı bulunan fitness eğitmeni Gavin Aquilina, egzersizin doğru yapılmadığında hareketlerin faydasının beklenenin çok altında kaldığını söylüyor.
"Ne kadar efor sarf edilirse o kadar yağ yakılır'' düşüncesinin yanlış olduğunu vurgulayan Aquilina, "Gereğinden fazla efor sarf edildiğinde vücut savunmaya geçerek yağ yakımını bırakır, karbonhidrat yakar. Bu, çok daha fazla eforla daha az kilo kaybı demektir. Eğitmenlerin yapacağı doğru yönlendirme ya da koşu bantlarındaki "Fat Burn'' programı, kişiyi kilo-yaş gibi değerlerine göre en doğru şekilde yönlendirir.'' diyor.
Aquilina' ya göre şekilli karın kası için günde 15 mekik yeterli. Göbek çevresinde yağlanma oluşmaması için yağdan kaçınılmalı düşüncesi ise doğru değil. Zeytinyağı, zeytin, avokado ve bitter çikolata içerdikleri doymamış yağ asitleri nedeniyle göbek yağlarını eritiyor. Bunlar az olmak koşuluyla tüketilebilir.
ANKARA AA

14 Mart 2012 Çarşamba

Metruk Gemi

Dökülür akşam, ufuklardan üstüme
Gözlerini örttüm geceye, tül diye

Bir bozgun çağına yakalandım
Bir elinde kahır vardı yağmurun
Bir eli saçlarımda
Ey uzaklarda açan gül!
Kıyılarına tutunmuşum

Gün düşer gurbet üstüne, kalbim düşer
Hüzünler geçer içimden birer, ikişer

Boşluğun elinde suskunluğum çırpınır
Uğradığım sahiller darmadağın
Martılarda bir hâl var, hepsi çığlık çığlığa
Gün batıyor, neyleyim
Yokluğun içimi verdi telâşa

Ne sen sor, ne de ben anlatayım
Limanları boşver, fırtınada kalayım 




Mustafa BAYRAM

Yagmur Dergisi

5 Mart 2012 Pazartesi

1. Los Angeles Türk Film Festivali Ödülleri Sahiplerini Buldu



Türkiye Cumhuriyet Kültür ve Turizm Bakanlığı ana sponsorluğunda 1-4 Mart tarihleri arasında Hollywood’un dünyaca meşhur tarihi Mısır Tiyatrosunda gerçekleşen 1. Los Angeles Türk Film Festivaline,  Nadim Güç,  ”Dört Duvar Saraybosna” adlı kısa filmi ile damgasını vurdu.

10 kısa filmin yarıştığı festivalde 4 dalda ödül verildi. İzleyici Ödülü ve En iyi film ödülünü “Dört Duvar Saraybosna” kısa filmiyle Nadim Güç kazandı.
İzleyici Ödülünü Yönetmen Yeşim Ustaoğlundan, En iyi Film ödülünü Festivalin Jüri başkanı Yönetmen Derviş Zaim’den alan Nadim Güç, İlki düzenlenen Los Angeles Türk Film Festivaline katılmaktan büyük bir onur ve mutluluk duyduğunu, Saraybosna savaşıyla ilgili çektiği kısa filmin halen yaşanmakta olan bir sorunu dile getirdiğini ve sivillerinin etkinlendiği savaşların artık bitmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Festivalde verilen ödüller ve kazananlar şöyle:
İzleyici Ödülü
Nadim Güç’ün “Dört Duvar Saraybosna” kısa filmi
Özel Jüri Ödülülleri

Yönetmen Adem Demirci’nin “Korkuluk” kısa filmi
Yönetmen Ayşegül Şahinbozkır “Süt” kısa filmi

En İyi Film
Yönetmen Nadim Güç’ün “Dört Duvar Saraybosna” kısa filmi
Alaturkaonline.com / Los Angeles

Galaxy S3'ten haber var


Android dünyasının merakla beklenen modeline yönelik detaylar netleşiyor.

Bildiğimiz gibi Samsung yeni amiral gemisi Galaxy S3'ü MWC 2012'de tanıtmadı. Bunun sebebi Android dünyasının açık ara en çok satan ailesinin bu üçüncü ve son üyesinin sadece kendisine özel olacak münferit bir etkinlikle tanıtılacak olması.

ZDNet G. Kore tarafından bugün yayımlanan rapora göre, Samsung Galaxy S3'ü bu ay içerisinde tanıtıp önümüzdeki ayda da satışa sunacak.

ZDNet'in kaynağının Cheil olduğunu göz önünde bulundurursak bilgilendirmenin doğrudan Samsung tarafından yapıldığını da söyleyebiliriz. Ne de olsa Cheil Samsung'un küresel pazarlama ve reklam ajansı. Yani kısaca resmî bilgi diyebiliriz.

Samsung Galaxy S3'ün aşağıdaki özelliklerle gelmesi bekleniyor:

Android 4.0 işletim sistemi
Samsung Exynos yongaseti (4 çekirdek@1.5GHz)
4.8-inç'lik (1920 x 1080) SAMOLED HD+ ekran
8MP arka+2MP ön kamera
4G LTE bağlantısı

1 Mart 2012 Perşembe

32 milyon kilometre hızla esiyor



32 milyon kilometre hızla esiyor

Bilim adamları, "IGR J17091" kara deliğinin maddeyi saatte 32 milyon kilometre hızla uzaya doğru fırlattığını gözlemledi.

Astrophysical Journal Letters'da keşiflerini yayımlayan bilim adamları, röntgen ışınları kullanan Chandra teleskobundan elde ettikleri veriler doğrultusunda ulaştıkları sonucun şaşırtıcı olduğunu belirtti.

Saatte 32 milyon kilometre hızla esen "rüzgarın", bugüne dek yıldız büyüklüğündeki bir kara delikten oluşan en güçlü rüzgar olduğunu bildiren bilim adamları, bu hıza daha önce ancak galaksilerin merkezindeki dev kara deliklerde rastlandığını ifade etti.

Bilim adamları, güçlü manyetik alanların gaz akımını hızlandırdığını tahmin ediyor.