Popüler Yayınlar

10 Aralık 2011 Cumartesi

Yahya Kemal ve İmtidat


Yahya Kemal ve İmtidat Yağmur
 - 


Evden Kaçan Çocuk:
Yahya Kemal, 19 yaşında, beş parasız, belki tek kelime Fransızca bile bilmeyen bir delikanlı olarak Paris'e kaçar. Daha İstanbul'dan ayrılırken kafasında dine karşı şiddetli bir aksülamel bulunmaktadır. Paris'te dinsizliği artar; hatta kilise düşmanlarının mitinglerine, toplantılarına katılır. Bir ara Paris'te Abdullah Cevdet'le görüşmüştür. Ne var ki, bütün bunlar Üsküp'te dinlediği ezan seslerinin zaman zaman kulaklarında çınlamasına mani olamaz...

Dokuz yıl kaldığı Paris'te Batı kültürünün mahiyetini çok iyi kavramış, İstanbul'a döndükten sonra, büyük iddialarla ortaya çıkan fikri cereyanlardan uzak kalabilmiştir.

Paris'ten döndükten sonra mensup olduğu milliyeti keşfeder.

Tevfik Fikret'in oğlu Haluk'un edasıyla yurt dışına kaçan Yahya Kemal, sanatında en büyük tesiri Tevfik Fikret'in icra ettiğini, fakat Fikret'in diline ve şiirine ilk tepkinin de kendisinden geldiğini söyler. Paris'e kaçmadan önce kendi neslinin bütün çocukları gibi ruhunda, ahlakında, zevkinde, lisanında, san'atında en büyük tesiri Fikret'in yaptığını ifade eder.

Gerçekten de Yahya Kemal'in şiiri ve düşüncesi, bütünüyle Tevfik Fikret'in pozitivizmine, diline ve şiir anlayışına seviyeli bir reaksiyonu ifade eder...

Kemal'in Paris'te geçirdiği yıllar ona öğrenmek, düşünmek, tecrübe etmek, görmek fırsatlarını bol bol verdiğine, onun kendisini bu devirde yetiştirmiş bulunduğuna, bu muhitin ona hiç acele etmemeyi, sanata derin bir hürmeti, sanatkara sonsuz itimadı ve hürriyete tam itibarı öğretmiş olduğuna hiç şüphe yoktur. Biz bu devreye, büyük şairimizin döllenme (aşılanma) devresi diyebiliriz.

Paris'te geçirdiği dokuz senelik ihtiraslı hayatı içinde Türkiye'yi, Türkçeyi ve Türklüğü bir an unutmuş değildir...

Paris'i parasız bir şekilde terkeden Yahya Kemal, bundan sonra birkaç defa daha o şehre dönecek ve gençliğinin sevmiş olduğu o sokakları, rıhtımları, binaları, kahvehaneleri, müzeleri, kütüphaneleri hep yerli yerinde bulacak, ezeli ömürlerini sürdüklerini görecek ve kimbilir ne büyük bir teessürle onları tekrar tekrar ziyaret edecekti...

1903 Ağustos'unda Paris'e gidip 9 yıl kaldıktan sonra eve dönen şairimizin, içinde yaşadığı yabancı kültür, onun şahsiyetini eritememiş, bilakis şahsiyetinin teşekkülüne hizmet etmiştir...

Yahya Kemal, neslinin bütün çocukları gibi, büyük felaketlerin ortasında dünyaya gelmiş ve doğduğu, yaşadığı Üsküp topraklarının elimizden çıkışını safha safha görmüştü. Bu felaketli yılların verdiği büyük ümitsizlik ve karamsarlıktan ancak bir zamanlar ordularımızın "her yaz şimale doğru çıktıkları büyük koşu"yu hatırlayarak, daha doğrusu tarihimizin zaferlerle taçlandığı muhteşem zamanlara kaçarak kurtulabiliyordu. Çünkü yarına ümitle bakmak, hemen hemen imkansızdı. Devrin bütün aydınlarında bu duygunun izlerini bulabilirsiniz (Aydınımızın dramı devam ediyor: Yaşadığı devre ve o devrin halkına yabancı olma...)

Yahya Kemal'i diğer aydınlarımızdan ayıran hususiyetler:
Yahya Kemal'i çağdaşlarının birçoğundan ayıran husus, onun kendine gelme ihtiyacını duymuş olması ve kendine bir istikamet çizmesidir. Bu istikamette Yahya Kemal, duygu ve düşünceleri açısından halkıyla bütünleşen, yaşama tarzı bakımından ise yabancılaşmanın içinde yer aldığını kabul ve itiraf edendir. Şahsıyla ilgili olarak yaptığı bu tespit karşısında önce mahzunlaşır, sonra da kendine bir teselli kapısı aralar. "Atik-Valde'den İnen Sokak'ta" gezinirken iftar topunun gürültüsüyle evleri ve sokakları bir nurlu neşenin kapladığını görür, ufkunda ferah, temiz bir alemin açıldığını farkeder. Fakat bakışlarını kendine çevirdiğinde:

Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı

demek zorunda kalmıştır. Bu söyleyişte uzaklık vardır, hasret vardır. Evvela kabul etmiştir ki bu; bir insanın değil, bir yurdun nurlu neşesidir. Sonra görmüştür ki, kendisi bu müşterek halden uzaktadır. Dolayısıyla bir ruhun gurbeti içindedir. Fakat Yahya Kemal gibi, duygu ve düşüncesiyle halktan kopmamış, ama yaşama tarzı bakımından ondan ayrılmış ve bunun şuuruna varmış olmanın verdiği bir elemi duyanlar için, ortada bir mesele vardır. Yahya Kemal'in hali şüphesiz ona has değildir. Sosyal bir meseledir. Aynı şiirin son mısralarına dönelim:

"Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Mademki böyle duygularım kaldı; çok şükür..."

Şairin burada cemiyetinin, uzak kaldığı değerlerine özlemle bakması, bu uzaklığı yakın etme doğrultusunda atılmış bir adımdır. "/Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür" demesi, bir yabancılaşma konusu olan yaşama tarzıyla da halkına yakınlaşma, aynileşme ve bütünleşme, arzu ve ümidini duymasındandır. Bu arzunun samimiyetidir ki, Yahya Kemal'in eserleri bütün bir milletin kaybettiklerine yeniden kavuşma ve yücelme emelinin doğum sancıları olmuştur. İnsanoğlu da milletlerde emellerine kavuşmadıkça gurbettedirler. Ve yine kavuşmanın ilk adımı hasrettir. Hasreti duyulamayan hedeflere varılamaz.

Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ifadesiyle kaçış kapıları arayan insan değil, eve dönen adamdır.

Eve Dönen Adam'ın Sanatkarlığı:

Yahya Kemal Beyatlı:
"Ruh esaretine düşmeyen, Batıyla tam bir eşitlik içinde konuşmayı başaran, hesaplaşan bir Türk aydınıdır.

Yahya Kemal, bir ilim adamı değildi, düşüncelerini her zaman bir sanatkar olarak izah ediyordu.

Yahya Kemal bir sistem adamı değil, Ziya Gökalp'in de onun hakkında kullandığı tabirle "Vecd adamı"dır.

Kemal'e göre sanat, acelesiz, sabırlı, vefalı olmalıydı. Mısraları istediği kemale erdirinceye kadar, Hz. Eyyub (a.s.) gibi sabırlı, imanlı, itimatlı bulunmalıydı.

Yahya Kemal her mısraını, bir pirinç tanesine bir Fatiha yazar gibi, her birine bir gazel, her gazeline bir divan icmal etmek ister gibi hazırlıyor ve bir şiire malayani şeyler değil, hakiki bir klasik, milli kültüre layık en ince ve olgun fikirleri ve ahenkleri duyurmak azmiyle şiirin en yüksek numunelerinde ibda etmek istiyordu.

Yahya Kemal her mısraın kelimeleri üstünde müşkülpesent bir titizlikle durur; şiirlerindeki kelimeleri bir kuyumcu merakıyla tartışarak ve musikilerini dinleyerek ve edalarının yerlerini değiştirerek büyük bir dikkatle tashih ederdi. Ona göre şiir yazmak, görülmedik bir sabır işidir. Her yiğidin karı değildir. Eski devirlerde Horasan'ı yapmak için söndürülmüş kireci keten lifleriyle karıştırıp yirmi-otuz sene bekletirlermiş. Öylesine bir sabır işte. Denizin ortasında kümelenen yosunların küllerinden senelerce uğraşarak bir damla altın çıkarmak gibi...

Onun şiirini kırk odalı bir konağa benzetebiliriz. Sağlam temeller üzerine inşa edilmiş ihtişamlı bir yapı. Zarif mimarisiyle, sırları henüz çözülmemiş estetiği ile, latif havası ve ruhuyla göz alıcı, gönül okşayıcı, köklü soylu bir İstanbul konağı. Böyle bir konak, Yahya Kemal'in hayatının muhassalasıdır.

Şiirde zaman çok önemli bir kavramdır. O şiirlerini yazar ve saklardı. Tarık Buğra'nın ifadesiyle, "demini, almasını beklerdi." Bazen bu bekleyiş bir ömür boyu sürerdi...

Onun "Eski Şiirin Rüzgarıyla" söylediği şiirlerinde yedi yüz yılın süzgecinden geçirilmiş bir OsmanIı-Türk sesi ve belki onlardan daha ibdai olan yeni şiirlerinde ideal bir "Türkiye Türkçesi" seslenir.

Türk şiir lisanına hakiki formunu vermeye muvaffak olan şairimiz:

"Bu dil ağzımda annemin sütüdür" derken, Türk dilini seviyor ve en güzel "Türkçe mısraı" söylemeyi sanatı için en asil bir ülkü olarak kabul ediyordu. Edebiyatımızda Yahya Kemal imzasını taşıyan o güzel şiirler işte bu çeşit mısralarla örüldü.

Yahya Kemal ve Tarih
Eve dönen şairimizin tarih görüşünde, Fransa'da iken hocalığını yapmış Albert Sorel'in büyük bir tesiri vardır. Biz daha ziyade onun bir dönem karanlık kalmış fikirlerine ışık tutacağız.

Yahya Kemal vaktiyle "Bahr-ı Sefid havza-i Medeniyet" fikriyle alakadar olur. Bu dönemler Yunan hayranı olan Yahya Kemal'e en önemli tepkiyi Ömer Seyfettin gösterir. Tanin dergisinde yazdığı makalesinde Nev-Yunanilik fikriyle alay eder; Yahya Kemal'i Yunan donanmasına iane toplayan ve Yunanlığa hizmet eden bir adam gibi gösterir. Nitekim daha sonra bu fikrinden vazgeçmiştir.

Gençlik hevesi olarak kabul edebileceğimiz bu Nev-Yunanilik günahından merhum Cemil Meriç şöyle bahseder:

"İstiğfar ederek tez zamanda asıl sesini bulmuş, başka bir kelimeyle, kendisi olmuştur..."
Bergama Heykeltıraşları adlı şiirindeki şu mısra

onun Nev-Yunaniliğe son verdiğini gösterir:

"Gördük ki yeryüzünde ilahlar gezinmiyor."

Yahya Kemal ve Mavera
Yahya Kemal "Rind" mefhumu etrafında hazcı bir Müslüman tipi çizmiştir. Rind mefhumuna değinmeden geçmemek gerekir. Rindler Mevlevi, Melami hatta zaman zaman Halveti tipleri gibi, tasavvufla beraber gelişen müsamahayı en son sınıra kadar götürerek, islam'ın getirdiği mes'uliyet duygusundan, kayıtlardan kurtulmanın yolunu aramışlardır.

Şairlerin de, kahramanların ırkından olduklarını biliriz. Yahya Kemal'in bazı şiirleri milliyetçilik mabedinde, evliyaların ve kahramanların hatıraları yanında yanan kandiller gibi, tarihimizin içini aydınlatan ışıklardır.

Yahya Kemal Beyatlı, İslam'ı Kur'an'da ve hadis kitaplarında değil, mesela Itri'nin tekbirinde, Sinan'ın Süleymaniye'sinde, yahut bir Yesari hattında görüyordu.

Yahya Kemal ve İmtidat
Yahya Kemal, yaşadığı devre göre çok başarılı ve tutarlı terkip sunar ortaya.

Paris'ten 'ev'e döndüğü yıllarda, daha ilk günlerde Ziya Gökalp'le görüşür. Turan rüyasından uyanmış bulunan Yahya Kemal, Gökalp'e Osmanlı Türklüğünü arzu ettiğini söyler. Yahya Kemal'in bu düşünceleri Gökalp'e dar ve tatsız gelir. Hiçbir zaman İttihatçı olmayan Yahya Kemal Osmanlı terkibine bilhassa önem veriyor, başından beri bu terkibe bir tepki mahiyetini taşıyan Gökalp Türkçülüğünü reddediyordu. Bu yüzden aralarında zaman zaman münakaşalar çıkmıştır. Yakup Kadri'nin anlattığına göre bu münakaşalar daha çok vezin meselesinden çıkmıştır.

Bir gün Ziya Gökalp, onun Osmanlı tarih ve kültürüne düşkünlüğünü ima ederek şu beyti söyler:

Harabisin, harabatı değilsin;
Gözün mazidedir, ati değilsin...

Yahya Kemal ise "irtical dedikleri nadir tevafukun tesiriyle" şöyle cevap verir:

Ne harabi(yim) ne harabatiyim;
Kökü mazide olan (bir) atiyim...

Yahya Kemal, maziyi mazi olduğu için değil, doğrudan doğruya milliyet anlayışının bir gereği olarak sevmektedir. Dikkatli bir okuyucu onun, eserlerinde maziyi çok sıkı bir süzgeçten geçirdiğini görecektir.

Yahya Kemal 1921'lerde Dergah mecmuasını çıkartacaktır. Onun ve dergiyi çıkaranların bir bakıma beyannamesi hüviyetini taşıyan "3 TEPE" adlı musahabesi vardır.

Dergah dergisini çıkaranları derinden etkileyen Bergson felsefesi mecmuaya asıl şahsiyetini kazandırır. Bu düşünce Yahya Kemal'i de doğrudan değilse bile, dolaylı olarak etkilemiştir.

Dergah'ın ilk yıllarında, Bergson felsefesine dayanan modern bir metafizik anlayışıyla, bir "Doğu Rönesansı" fikri savunulmaktadır.


Yahya Kemal'in anladığı Doğu Rönesansı, medeniyetimizin ölü taraflarıyla değil, bir zamanlar ona hayatiyet kazandıran ruhuyla dirilmesi ve yepyeni bir hayat hamlesiyle çağını kucaklaması demekti. Kısaca:

Bu diriliş; ne geçmişin tekrarı, ne de inkarıydı: Bir "imtidat'dı...

İmtidat, Yahya Kemal'in lügatinde, sürekli bir değişme içinde, hüviyetimizin aslına ulaşma manasına geliyordu.

Yahya Kemal'in düşüncede hakiki manasıyla anlatmaya çalıştığı imtidadı şu mısralar ifade etmektedir:

"Kökü mazide olan atiyim."

BİBLİYOGRAFYA:
Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergah Y.

Yahya Kemal'e Veda, Abdülhak Şinasi Hisar, Varlık Y.

Eve Dönen Adam, Beşir Ayvazoğlu.

Yahya Kemal Yaşarken, N. Sami Banarlı, İstanbul Fetih C.

Yazarlar Ansiklopedisi, Risale Yayınları

Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, Kenan Akyüz.

Yahya Kemal, Burhan Bozbay, Yeni Asya Yay.

Kuğunun Son Şarkısı, Cumhur Çil, Bilinç Yay.

Resimli Türk Edebiyatı Tarihi Ansiklopedisi, Nihat SamiBanarlı.

Çağdaş İslami Şiirler Antolojisi, Mustafa Miyasoğlu,Üveys Neşriyat.

Yahya Kemal'in Dünyası, Ordinaryüs Prof. Süheyl Ünver,
Tercüman Yay.

Edebi Portreler, Nihat Sami Banarlı, İstanbul Fetih C.

Türk Edebiyat Dergisi, Yahya Kemal Özel Sayısı.

Ümrandan Uygarlığa, Cemil Meriç iletişim Yay.

1 yorum:

  1. İmtidat kavramıyla ilgili araştırma yapıyordum. En kapsamlı ve nitelikli bulduğum yazı bu idi. Emeğiniz için teşekkürler.

    YanıtlaSil