Hakan
Bey, geniş makam odasındaki deri koltuğunda geriye doğru yaslandı. Makamının
verdiği statüyü ve imkânlarını düşünerek ürperdi ve Allah’a (celle celâluhu)
karşı sorumluluğunu bir defa daha hatırladı. Bütün bunlar ve etrafında bunca
insanın ona hizmet etmesi acaba onun dünyaya meyline sebep olur muydu? Bunların
hesabını nasıl verecekti? Bu makamın mesuliyet ve gereklerini yerine
getirebiliyor muydu? Acaba buraya lâyık mıydı? Vazifesini hakkıyla yapıyor
muydu, yaparken insanları kırıyor muydu? Bu sorular zihninde birbiri ardına
sıralandı.
Hakan
Bey’in bu duygularını günümüzde kaç kişi yaşar? Bazı kişiler, bulundukları
makamları kendileriyle özdeşleştirir ve bu makamları kendilerinin tabiî bir
hakkı olarak görür; buradan alınmasına asla tahammül edemez. Tarihimiz, Hz.
Ömer’den (ra) Ömer bin Abdülaziz’e, Alparslan’dan Fatih ve Kanunî’ye kadar, en
zirvedeyken bile Yüce Yaratıcı’yı unutmayıp verilenleri O’ndan bilmenin
örnekleriyle doludur.
Günümüzde
makam sahibi birçok kişinin düştüğü vahim hata, bu makamın geçici olduğunu
görememek, bir emanet şuuru ile hareket edememek ve buranın sahibi gibi
davranmaktır. Peki, bazı insanlar, kendilerine bir makam emanet edildiğinde
neden değişir? İnsanların içindeki boşluklar, niçin bir makam sahibi olunca
ortaya çıkar? Elbette ki nefsin insanı böyle davranmaya ittiği bilinir. İnsan,
nefsinin istekleri doğrultusunda bağımlılık oluşturmaya müsait bir varlıktır.
Bir
makama sahip olan kişi, elde ettiği iktidar gücü, hükmetme alanı ve imkânlar
ile farklı bir psikolojiye bürünür. Bu, müspet bir ruh hâli ile kontrolü
kaybetmemek veya tam tersine, kontrolü kaybedecek kadar kendini bu makam ile
menfî surette bütünleştirmek şeklinde görülebilir. Bu ikinci durumdaki
kişilerin psikolojisi, şuuraltı arazlardan kaynaklandığı gibi, kişilik
bozukluklarının da bir tezahürü olabilir. Hususen makamı elde edinceye kadar
bastırılan kötü hisler, o makamla birlikte tebarüz eder.
Madde
kullanan kişilerde bir dizi bağımlılık belirtisi görülür. İnsanın mükâfat
merkezini uyaran bu maddelere karşı kişi bağımlılık sergilemeye başlar. Zamanla
hem psikolojik hem de biyolojik bir bağımlılık oluşur; bundan dolayı madde
giderek daha yüksek dozlarda istenir. Verilmediğinde yoksunluk hissi ve buna
bağlı krizler ortaya çıkar. Neticede madde bu kişiyi esir alır. Makam
bağımlılığı da tıpkı madde bağımlılığı gibi gelişir. Tek fark, burada
bağımlılık yapan madde değil, makamın tâ kendisidir. Kişi, sahip olduğu güç ve
imkânlarla; başkalarının, makamından dolayı kendisine gösterdiği hürmet ve
ilgiyle kendinden geçer. Dolayısıyla, imkânların yanısıra bu hürmet ve alâkanın
da kaybolmasından korkar. Bunların devam etmesi için elinden ne geliyorsa
yapar. Aynen madde bağımlısı kişinin madde bulmak için meşru olmayan yolları
kullanması gibi o makamda kalmak için her türlü yolu mubah sayar. Onun için
önemli olan şey, sahip olduğu makam ve statünün sürekli olmasıdır. Bir koltuk
olmazsa, başka bir koltuğu arar; aynen bir maddeyi bulamayan kişinin diğer
maddeleri araması gibi. Zamanla maddeye karşı tolerans gelişmesi gibi, o
makamdan dolayı çevresinden gördüğü ilgi ve hürmetin artması, diğer yandan da
makam ve mevkiinin yükselmesi gerektiğini düşünür.
Kendisine
karşı birazcık ilgisizlik veya normal davranışlar, onu çileden çıkarır. Bu
yüzden, aşırı derecede ilgi ve hürmet göstermeyen, zaman zaman uyarıda bulunan kişileri
etrafında bulundurmak istemez. Çevresinde sürekli el pençe divan duracak
kimseler arar. Sonunda etrafı, doğruları söyleyen, ona iyiyi ve güzeli tavsiye
eden kimseler yerine, her yaptığını alkışlayan şakşakçı ve yağcılarla dolar. Bu
durum ona daha fazla haz verir. Çünkü sürekli yüksek dozda tatmin yaşamakta,
makama toleransı ve yoksunluğu artmaktadır. Bilhassa, kendisine rakip gördüğü
kapasiteli kişiler, onda büyük bir rahatsızlık oluşturur. Bu kişiler daha
kendini göstermeden hızlı bir şekilde yok edilir. Dolayısıyla, hem kendi yerini
korumuş olur ve makam devamlı hâle gelir, hem de hatalarını fark ettirecek
kişiler ortadan kalkmış olur.
Makam
bağımlısı kişiler, makamlarını daha da sağlamlaştırmak için zaman zaman
çevrelerine gözdağı verecek haksız ve adaletsiz kararlar alır ve uygular. En
başarılı, en çok hak eden kişi kendisidir; çünkü onun potansiyeli ve zekâsı her
şeyin önüne geçer. İstişare onun için ‘Âdet yerini bulsun.’ nev’inden bir
davranıştır. Kendinden başka kimsenin düşüncesini kabul etmez, farklı fikirleri
dinlemez, toplantıyı gücünü göstermekte ve egosunu tatmin etmekte kullanır.
Belli bir süre sonra başını döndüren bu makam sarhoşluğu ciddi hatalara yol
açar. Ancak etrafında bu hataları fark ettirecek veya düzelmesine yardımcı
olacak kimse kalmadığı için vahim neticeler doğar.
Makam ve mevki sahibi
olanlarda bağımlılık tedavisi ciddi kalb-kafa-beden dengesinin ayarlanmasını ve
mânevî dinamiklerin harekete geçirilmesini gerektirir. Aksi hâlde bu
bağımlılık, kişinin bütünüyle maddî-mânevî baştan çıkmasına sebep olur. Tedavi
olmamış madde bağımlıları, nasıl para, iş, aile ve çevrelerini kaybederse,
bunun gibi, makam ve mevki bağımlıları da Allah’a ve kullarına karşı saygı,
ihlâs, aşk, şevk, heyecan, metafizik gerilim, yaşatma duygusu, istişare ve
adanmışlık ruhunu kaybeder. Makam bağımlısı kişinin nefsanî davranışları en
başta kendine zarar verir; çevresindeki kişiler de bundan menfî yönde
etkilenir.
Makam
bağımlılığının tedavisinde şu telkinler faydalı olabilir:
Bütün
makamlar geçicidir. Allah (celle celâluhu), verdiği bütün imkân ve nimetlerin
hesabını soracaktır. Bizden daha kabiliyetli ve kapasiteli insanlar vardır.
Mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez zanneden insanlarla doludur.
Makamdan
alındığında, kişinin kin ve öfkeyle aşırı tepki gösterip göstermemesi
bağımlılık derecesiyle doğru orantılıdır. Burada bütün mesele, insanın Allah
(celle celâluhu) ile olan münasebetini kesmemesi, kalb balans ayarını
bozmaması, dünyanın fânî olduğunu unutmaması, dünyaya dünya kadar, ukbaya ukba kadar
değer vermesidir.