Popüler Yayınlar

21 Ocak 2014 Salı

Fast food tarzı beslenme, safra kesesi taşını tetikliyor

Memorial Sağlık Grubu Antalya Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, fast food beslenme tarzının safra kesesinde taş oluşumunu tetiklediğini söyledi.
Taş oluşumunun safra kesesinin en sık görülen hastalığı olduğunu belirten Gürkan, batılı beslenme tarzı olan fast food tüketiminin söz konusu hastalığı artırdığını ifade etti. ABD'de yılda 1.5 milyon kişiye safra kesesi ameliyatları yapıldığını açıklayan Gürkan, "Nüfusla oranlanırsa Türkiye'de yılda en az 200 bin safra kesesi ameliyatı yapıldığı tahmin ediliyor." dedi.
Hastalığın belirtilerini; mide hizasında sırta vuran ağrı, yemek sonrası hazımsızlık ve doluluk hissi olarak sıralayan Gürkan, tam olarak teşhisin ultrasonografi ile konulduğunu ifade etti. Safra kesesinin bir depo organı olduğunu hatırlatan Gürkan, "Sadece bir depo organı olduğundan vücuttan cerrahi müdahaleyle alınması hastanın yaşam konforunu etkilemez." diye konuştu.

Hastalığın tek etkin tedavisinin kapalı cerrahi ile safra kesesinin alınması olduğunu belirten Gürkan, şunları söyledi: "Taş bulunan hastalarda safra kesesi alınmazsa enfeksiyon, taşın safra kanalına düşüp tıkanmaya neden olması, safra sarılığı gibi bazı sorunlar ortaya çıkabilir... 
http://www.zaman.com.tr/aile-saglik_fast-food-tarzi-beslenme-safra-kesesi-tasini-tetikliyor_2194607.html

18 Ocak 2014 Cumartesi

Kolesterolü düşüren 6 gıda

Amerika'da yayınlanan bir programda ünlü doktor Travis Lane Stork kolesterolü düşüren 6 önemli besini açıkladı. Siyah çay: Siyah çayın kan yağında azalma sağladığını belirten doktor Stork, "ABD Tarım Bakanlığı'nın çalışmaları sonucunda 3 hafta boyunca çay içilmesi durumunda kandaki yağda azalma görüldüğü açıklandı" dedi.

Yulaf: Çayın ardından gelen yulafın da kötü kolesterol düşmanı olduğunu kaydeden Stork, "Yapılan araştırmalara göre düzenli olarak birkaç hafta boyunca yulaf yediğiniz takdirde kötü kolesterolünüzü yüzde 5 oranında düşürebilirsiniz. Yulaf ayrıca kötü kolesterol emilimini düşüren beta glukan içerir" dedi.
Somon balığı: Kolesterolün düşmanı olan ve kalp dostu olan bir başka yiyeceğin ise somon balığı olduğunu belirten doktor, "Somonlar bol olarak omega 3 yağı barındırdığı için kalp sağlığı için faydalıdır. Omega 3 yağ asitleri arterlerde iltihap ve plak oluşmasını azaltabilir" şeklinde konuştu.
Ceviz: Cevizin de diğer birçok kabuklu kuruyemişe göre daha faydalı olduğunu dile getiren doktor Stork, "Ceviz, diğer kabuklu kuruyemişlere oranla kolesterol savaşında hemen hemen daha çok omega 3 barındırır" dedi.
Bitter çikolata: Kolesterol düşmanı bir diğer yiyeceğin bitter çikolata olduğunu kaydeden doktor, "Bitter çikolatadaki kakao içerisinde antioksidanlar doymamış yağ içerir. Bu da kolesterolün düzelmesine yardımcı olur" dedi.
Avokado: Son olarak avokadodan bahseden doktor Stork, "Avokadolar iyi kolesterolünüzü yükselten yağlara sahiptir. Bu yiyecek içerisinde ayrıca vücudun kolestrol miktarının emerek azalmasını sağlayan beta sitesteroller içerir" dedi.
http://www.zaman.com.tr/multimedia_getGalleryPage.action?sectionId=1&type=foto&galleryId=143457&activePic=2

13 Ocak 2014 Pazartesi

Akıllı telefonlar ve tablet, omurga ağrılarını artırdı

Hayatın her alanında yer alan akıllı telefonlar ve tabletler birçok kolaylığı da beraberinde getirdi.
Ancak bununla birlikte günlük yaşam kalitesini etkileyecek sağlık problemleri de arttı. Son 20 yılda bel ve boyun rahatsızlıklarının 2 kat artış gösterdiğini ifade eden fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı Prof. Dr. Turan Uslu, Türkiye’de her 10 kişiden 8’inde bel, 4’ünde boyun rahatsızlığı olduğunu söylüyor. Bu hastalıklarda ise akıllı telefon ve ofis bilgisayarlarının oluşturduğu duruş bozukluğunun etkili olduğunu belirtiyor. Bilgisayar, tablet, akıllı telefon, televizyon, oyun konsolları gibi cihazların kullanımı sırasında boyunun aşırı gerilmesi ve öne eğilme gibi duruş bozuklukları nedeniyle boyun fıtığı hastalıklarının tetiklendiğini anlatan Uslu, “Eskiden çantada, cepte taşınan telefonlar şu anda elde ve göğüs hizasında taşınmaya başladı. Tüm bunlar boyun ve bel rahatsızlıklarına davetiye çıkarıyor. Özellikle boyun fıtığı vakalarında aşırı bir artış var. Tüm imkânları bir tık ötede bulan insanoğlu yakında yürüyemez hale gelecek.” diyor. Akıllı telefonların ve tabletlerin kullanımının ilkokul seviyesine kadar indiğine dikkat çeken Uslu, şu uyarılarda bulunuyor: “Daha çocuk yaştakilerin bile elinde kocaman tabletler, akıllı telefonlar var. Çocuk sabahtan akşama sanal oyun oynuyor, sürekli ekrana bakıyor...

3 Ocak 2014 Cuma

Makam ve Mevki Bağımlılığı

Hakan Bey, geniş makam odasındaki deri koltuğunda geriye doğru yaslandı. Makamının verdiği statüyü ve imkânlarını düşünerek ürperdi ve Allah’a (celle celâluhu) karşı sorumluluğunu bir defa daha hatırladı. Bütün bunlar ve etrafında bunca insanın ona hizmet etmesi acaba onun dünyaya meyline sebep olur muydu? Bunların hesabını nasıl verecekti? Bu makamın mesuliyet ve gereklerini yerine getirebiliyor muydu? Acaba buraya lâyık mıydı? Vazifesini hakkıyla yapıyor muydu, yaparken insanları kırıyor muydu? Bu sorular zihninde birbiri ardına sıralandı.
Hakan Bey’in bu duygularını günümüzde kaç kişi yaşar? Bazı kişiler, bulundukları makamları kendileriyle özdeşleştirir ve bu makamları kendilerinin tabiî bir hakkı olarak görür; buradan alınmasına asla tahammül edemez. Tarihimiz, Hz. Ömer’den (ra) Ömer bin Abdülaziz’e, Alparslan’dan Fatih ve Kanunî’ye kadar, en zirvedeyken bile Yüce Yaratıcı’yı unutmayıp verilenleri O’ndan bilmenin örnekleriyle doludur.
Günümüzde makam sahibi birçok kişinin düştüğü vahim hata, bu makamın geçici olduğunu görememek, bir emanet şuuru ile hareket edememek ve buranın sahibi gibi davranmaktır. Peki, bazı insanlar, kendilerine bir makam emanet edildiğinde neden değişir? İnsanların içindeki boşluklar, niçin bir makam sahibi olunca ortaya çıkar? Elbette ki nefsin insanı böyle davranmaya ittiği bilinir. İnsan, nefsinin istekleri doğrultusunda bağımlılık oluşturmaya müsait bir varlıktır.
Bir makama sahip olan kişi, elde ettiği iktidar gücü, hükmetme alanı ve imkânlar ile farklı bir psikolojiye bürünür. Bu, müspet bir ruh hâli ile kontrolü kaybetmemek veya tam tersine, kontrolü kaybedecek kadar kendini bu makam ile menfî surette bütünleştirmek şeklinde görülebilir. Bu ikinci durumdaki kişilerin psikolojisi, şuuraltı arazlardan kaynaklandığı gibi, kişilik bozukluklarının da bir tezahürü olabilir. Hususen makamı elde edinceye kadar bastırılan kötü hisler, o makamla birlikte tebarüz eder. 
Madde kullanan kişilerde bir dizi bağımlılık belirtisi görülür. İnsanın mükâfat merkezini uyaran bu maddelere karşı kişi bağımlılık sergilemeye başlar. Zamanla hem psikolojik hem de biyolojik bir bağımlılık oluşur; bundan dolayı madde giderek daha yüksek dozlarda istenir. Verilmediğinde yoksunluk hissi ve buna bağlı krizler ortaya çıkar. Neticede madde bu kişiyi esir alır. Makam bağımlılığı da tıpkı madde bağımlılığı gibi gelişir. Tek fark, burada bağımlılık yapan madde değil, makamın tâ kendisidir. Kişi, sahip olduğu güç ve imkânlarla; başkalarının, makamından dolayı kendisine gösterdiği hürmet ve ilgiyle kendinden geçer. Dolayısıyla, imkânların yanısıra bu hürmet ve alâkanın da kaybolmasından korkar. Bunların devam etmesi için elinden ne geliyorsa yapar. Aynen madde bağımlısı kişinin madde bulmak için meşru olmayan yolları kullanması gibi o makamda kalmak için her türlü yolu mubah sayar. Onun için önemli olan şey, sahip olduğu makam ve statünün sürekli olmasıdır. Bir koltuk olmazsa, başka bir koltuğu arar; aynen bir maddeyi bulamayan kişinin diğer maddeleri araması gibi. Zamanla maddeye karşı tolerans gelişmesi gibi, o makamdan dolayı çevresinden gördüğü ilgi ve hürmetin artması, diğer yandan da makam ve mevkiinin yükselmesi gerektiğini düşünür.
Kendisine karşı birazcık ilgisizlik veya normal davranışlar, onu çileden çıkarır. Bu yüzden, aşırı derecede ilgi ve hürmet göstermeyen, zaman zaman uyarıda bulunan kişileri etrafında bulundurmak istemez. Çevresinde sürekli el pençe divan duracak kimseler arar. Sonunda etrafı, doğruları söyleyen, ona iyiyi ve güzeli tavsiye eden kimseler yerine, her yaptığını alkışlayan şakşakçı ve yağcılarla dolar. Bu durum ona daha fazla haz verir. Çünkü sürekli yüksek dozda tatmin yaşamakta, makama toleransı ve yoksunluğu artmaktadır. Bilhassa, kendisine rakip gördüğü kapasiteli kişiler, onda büyük bir rahatsızlık oluşturur. Bu kişiler daha kendini göstermeden hızlı bir şekilde yok edilir. Dolayısıyla, hem kendi yerini korumuş olur ve makam devamlı hâle gelir, hem de hatalarını fark ettirecek kişiler ortadan kalkmış olur. 
Makam bağımlısı kişiler, makamlarını daha da sağlamlaştırmak için zaman zaman çevrelerine gözdağı verecek haksız ve adaletsiz kararlar alır ve uygular. En başarılı, en çok hak eden kişi kendisidir; çünkü onun potansiyeli ve zekâsı her şeyin önüne geçer. İstişare onun için ‘Âdet yerini bulsun.’ nev’inden bir davranıştır. Kendinden başka kimsenin düşüncesini kabul etmez, farklı fikirleri dinlemez, toplantıyı gücünü göstermekte ve egosunu tatmin etmekte kullanır. Belli bir süre sonra başını döndüren bu makam sarhoşluğu ciddi hatalara yol açar. Ancak etrafında bu hataları fark ettirecek veya düzelmesine yardımcı olacak kimse kalmadığı için vahim neticeler doğar.

Makam ve mevki sahibi olanlarda bağımlılık tedavisi ciddi kalb-kafa-beden dengesinin ayarlanmasını ve mânevî dinamiklerin harekete geçirilmesini gerektirir. Aksi hâlde bu bağımlılık, kişinin bütünüyle maddî-mânevî baştan çıkmasına sebep olur. Tedavi olmamış madde bağımlıları, nasıl para, iş, aile ve çevrelerini kaybederse, bunun gibi, makam ve mevki bağımlıları da Allah’a ve kullarına karşı saygı, ihlâs, aşk, şevk, heyecan, metafizik gerilim, yaşatma duygusu, istişare ve adanmışlık ruhunu kaybeder. Makam bağımlısı kişinin nefsanî davranışları en başta kendine zarar verir; çevresindeki kişiler de bundan menfî yönde etkilenir. 
Makam bağımlılığının tedavisinde şu telkinler faydalı olabilir: 
Bütün makamlar geçicidir. Allah (celle celâluhu), verdiği bütün imkân ve nimetlerin hesabını soracaktır. Bizden daha kabiliyetli ve kapasiteli insanlar vardır. Mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez zanneden insanlarla doludur. 

Makamdan alındığında, kişinin kin ve öfkeyle aşırı tepki gösterip göstermemesi bağımlılık derecesiyle doğru orantılıdır. Burada bütün mesele, insanın Allah (celle celâluhu) ile olan münasebetini kesmemesi, kalb balans ayarını bozmaması, dünyanın fânî olduğunu unutmaması, dünyaya dünya kadar, ukbaya ukba kadar değer vermesidir.

2 Ocak 2014 Perşembe

Gülümseme, hayat kalitesini artırıyor

Günümüzde birçok bilim adamı pozitif bir yaşamın, hayatı daha kolaylaştırdığını anlatıyor. 
Zira negatif bir ruh hali adrenalin demek.  Adrenalin ise stres ve sıkıntı. Aşırı stresin ise bedenin ve ömrün en büyük düşmanı olduğu biliniyor. Psikolog Kutay Ürkmen, insanların odağının negatiften pozitife çevrildiğinde bedenin hormon salınımlarının da hemen değiştiğini söylüyor. Negatif ruh halindeki bedenin “Tehlikedesin, tehdit altındasın, dikkat…” demek için adrenalin pompaladığını, pozitifken “Her şey yolunda, rahat ol” demek üzere endorfin yani mutluluk hormonu salgıladığını belirtiyor. Ürkmen’e göre mutluluk hormonu salgılamak için gülmeyi öğrenmek ve gülmenin vücuttaki büyüsünü hatırlamak gerekiyor. Gülümsemenin, en masrafsız hediye olduğunu dile getiren Ürkmen, şu tavsiyelerde bulunuyor: “Gülümseme; sağlık, para, pozitif enerji gibi kazanımları sayesinde kişilerin hayat kalitesini artırır. Kişinin gülümsemeyi unutmasıyla günlük hayatta yaşadığı stres daha etkili bir hal alacaktır. Gülümsemeyi, kendinizden ve çevrenizdekilerden esirgemeyin...