8 Aralık 2011 Perşembe

FİLLER VE ÇİMEN - Filminin tahlili


FİLLER VE ÇİMEN - Derin Devletin Portresi /Ercüment DURSUN

Modern dünya ulus-devletlerinde yaşayan ve modernliğin ‘erdem’i bireyler olarak varlıklarını sürdüren pekçok insan gibi Türkiye insanı da içinde yaşadığı ülkenin gerçeklerinden bihaberdir. Kitle iletişim araçlarına, kamunun haber alma hakkını savunma iddiasına sahip onca gazete, dergi ve televizyona rağmen. Büyük kitleler, yığınsal bir varlık olmaktan öte perdenin önünde gölgelere anlam vererek hayat gailesinin peşinde sürüklene dursunlar, sahnenin asıl aktörleri, bu yığınsal varlığa rağmen çok farklı ilişkilerin, çıkar, iktidar ve güç çatışmalarının odağında farklı bir anlam dünyasında yığınların üzerinde varlıklarını sürdürürler. Ekranın (gazetenin, sahnenin, perdenin vs) önündeki yığınlar ise güdülmenin dayanılmaz cazibesine kapılmış vaziyette yaşamlarının günübirlik sorunlarıyla boğuşurken büyükbaşların küçük ama etkili adımları altında ezilmekten kendilerini kurtaramazlar. Anlama çabaları ise nafile ve cılızdır. Sistemin çarkları öylesine köklü ve karmaşık kurulmuştur ki, sayısal çoğunluğa mensup yığınlar, bu sayısal anlamda azınlık ama güç ve iktidar anlamında etkili kitlenin manipülasyonları karşısında çaresizdir. Tam bir filler ve çimen özdeyişinde olduğu gibi: Filler tepinir, olan çimenlere olur.

Susurluk kazasının ardından bu türlü karanlık ve karmaşık ilişkiler kamuoyunun gözünün önünde aleni olarak cereyan etmeye başladı. Türkiye Susurluk’tan önce ve sonra olmak üzere iki ayrı döneme ayrıldı. İlişkiler birbiri ardına medyanın gündemine yağdı.Kalemşörler destanlar sıraladılar: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Devlet, mafya, terör örgütleri, uluslararası uyuşturucu ticareti, yerel-uluslar arası istihbarat örgütleri ve asker-polis bürokrasisinin ağır toplarının arasında cereyan eden karmaşık ilişkileri deşifre eden (çoğunluk manipülatif olsa bile) haberler ortalıkta patlamaya başladı. Öncesinde komplo teorileriyle geçiştirilen pek çok karanlık yapılanma artık somut bir şekil almaya başladı. Lakin ne oldu? Hayatın en mahrem noktalarına kadar nüfuz edebilen sistem ve onun aktörleri kendi aralarındaki iktidar mücadelesinde yenilenerek ve deşifre olanları elimine ederek yoluna devam etti. Her şeyin üstüne kara bir örtü serildi ve unutulmanın insafsız gerçekliğine teslim edildi. Her şey tıpkı Hollywood filmlerindeki gibi ustaca kurulmuş bir senaryonun adım adım ilerlemesi gibi akıp gitti gözlerimizin önünden. Sokaktaki adam, yani büyük yığınlar, ise yine gündelik yaşam gailesine gömüldü ve her şey kaldığı yerden yeniden başladı.

Sinema gibi kitlesel bir sanatın, bunca malzeme bolluğu içinde yaşayan Türkiye insanına bunları dört başı mamur, zevkle seyredilebilecek, cesur, sözünü sakınmayan ve sayısal etkisiz çoğunluğun duygularına tercüman olma cesaretini gösterebilecek bir film sunamaması şaşırtıcıydı. Derviş Zaim bu sessizliği bozdu ve Filler ve Çimen ile Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi. “İlk” kelimesi iddialı gibi gözükebilir ama bunu bile-isteyerek kullanıyorum. Böylesine derin, ustalıkla, dolu ve duyarlı bir senaryo; ve böylesine ustalıkla yönetilmiş, oynanmış, çekilmiş ve Türkiye güncelliğini, gerçekliğini ve acılarını yerinde tesbit edebilen, Türk sineması standartlarının oldukça üstünde bir “ilk” film olduğu için böyle diyorum.

Derviş Zaim, Kıbrıs kökenli bir sanatçı. Ares Harikalar Diyarında isimli bir ilk romanın ardından "Tabutta Rövaşata" isimli ilk uzun metraj filmi ile dikkatleri üzerine çekti. Hatırı sayılır yerli-yabancı pek çok festivalden ödülle döndü. Tek bir filmle gündem belirledi. Seyirciden, sinema çevrelerinden, eleştirmenlerden tam not aldı. Pek de uzun olmayan bir aranın ardından ise yeni filmi Filler ve Çimen ile yeniden gündeme geldi. Bu sefer daha iddialı, daha büyük bir yapımla.

Derviş Zaim, senaryosunu da kendisinin yazdığı Filler ve Çimen’de Türkiye’nin fotoğrafını çekiyor. Sistemin görünmeyen aktörlerini ve sokaktaki insanı beyazperdeye taşıyor. İç içe geçen pekçok hikâye, eş zamanlı gelişen olaylar, gittikçe giriftleşen, gerilen ve hızla finale uzanan öykünün içinde hepimizin aslında yakından tanıdığı Türkiye’den portreler var.

Havva (Sanem Çelik), Avrasya maratonuna hazırlanan uluslar arası bir atlettir. Güneydoğu’da yaralanan kardeşi ldem’le birlikte zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren, sağda solda küçük işlerde çalışarak geçimini sağlayan, beş yıldızlı bir otelden yemek yardımı alarak çalışmalarını sürdüren sıradan bir insan. Sabit (Haluk Bilginer), siyaset, mafya ve istihbarat üçgeninde gemisini yüzdüren bir işadamı, uyuşturucu tüccarı ve kumarhaneler zinciri sahibi. Egemen, devletin istihbarat örgütünün başı. Aziz Bebek (Bülent Kayabaş) devlet bakanı. Camoka (Ali Sürmeli), devlet bakanı Aziz Bebek’in karanlık işlerini yapan bir tetikçi. Kendine ait bir örgütü var ve tetikçilikten kazandığı paralarla Kolombiyalılarla uyuşturucu işine soyunmaya çalışıyor. Öte yandan Tarabya sahillerindeki beş yıldızlı bir otel (Havva’nın yemek yardımı aldığı otel) ve bu otelle birlikte kumarhaneyi almak isteyen Sabit’in otel sahibiyle olan ilişkileri. Birbirinden bağımsız gibi görünen bu insanlar aslında aynı sistemin içinde kendi iktidar alanlarını oluşturmuş ve sistemden beslenen asalaklardır. İşlenen bir cinayet bütün bu birbirinden habersiz insanların yolunu bir yerde buluşturur. Silâhlar, kovalamacalar, takipler, şantajlar, cinayetler, korku ve tedirginlik hızla yükselir. Ortaya çıkan küçük bir Türkiye portresidir aslında.

Derviş Zaim bir tesadüfler yumağı içinde sıradan insanların dünyasını anlatıyor aslında. Yani fillerin tepiştiği yerdeki çimenleri. Her ne kadar filler daha çok gözükseler bile. Zaim, sinemacılar için tabu olarak görülebilecek konulara cesurca eğilmiş. Ayrılıkçı etnik terör örgütünün eylemleri, istihbarat örgütünün komploları, mafya çatışmaları, siyasetçilerin istihbarat ve mafya örgütleriyle ilişkileri/çatışmaları, mafya içi hesaplaşmalar vs.

Film özellikle Havva ile ilgili sahnelerde ve Havvanın hayatındaki kesitlerle izleyiciyi yüreğinden yakalamayı başarıyor. Havva’nın kardeşi ile ilişkileri, hafta sonu gezintileri, ebru atölyesindeki yaşamı (ebrunun da ayrıca metaforik bir önemi var filmde), polis komiserinin yalnızlığı, çaresizliği ve Havvanın (yani yığınların) bu keşmekeş içinde kıyısından, köşesinden teğet geçtiği olaylar karşısındaki şaşkınlığı (anlamlandıramama şaşkınlığı).

Birkaç aksayan sahnenin ve diyalogun dışında genel olarak başarılı bir film olan Filler ve Çimen konusu kadar yönetimi ve sinemasal özellikleriyle de çıtayı yükselten hem Derviş Zaim’in hem de Türk sinemasının yüzakı filmlerinden biri olmaya aday.


Yön.: Derviş Zaim
Sen.: Derviş Zaim,
Oyuncular : Haluk Bilginer, Ali Sürmeli, Sanem Çelik, Bülent Kayabaş, Uğur Polat, Taner Birsel, Taner Barlas
Müzik: Serdar Ateşer,
Görüntü : Ertunç Şenkay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder