Popüler Yayınlar

5 Haziran 2012 Salı

Bir Çift Yeni Ayakkabı



Küçücük bir çift ayak, çok eski bir çift ayakkabı içinde, vıcık vıcık çamur olan yolda yürüyordu. Dokuz yaşındaki kız, ayakları altından kayan çamurun çıkardığı her sese, kendi yakarışını katıyordu: "Bir çift yeni ayakkabının zamanı henüz gelmedi mi? Lütfen Allah'ım bana hemen bir çift yeni ayakkabı ver!"

Büyük bir su birikintisi önünde durdu. Bulanık suya düşmüş görüntüsüne; "Ne dersin, mümkün mü?" diye sordu. "Kesinlikle olmaz!" diye tersledi görüntüsü. "Her yıl eskilerini bağışlayan kardeş ve kuzenlerin olduğu sürece hiç de şansın yok." "Off, n'apayım! Allah'tan ümit kesilmez." diye iç geçirdi küçük kız ve görüntünün üstüne basıp geçti.

Hemen köşedeki okuluna yöneldi. Görünürlerde kimse yoktu. Yine geç kalmıştı. Öğretmenlerin sesleri kırık pencerelerden dışarıya yayılıyordu. Sınıfına girdi. Yerine oturmasını işaret eden öğretmeninin azarlayan bakışları altında yanaklarının utançtan yandığını hissetti. Ayakları buz kesmişken, nasıl oluyordu da yanakları cayır cayır yanabiliyordu, merak etti kız.

Sırasına otururken, sınıfa şöyle bir göz gezdirdi. Gördükleri; tir tir titreyen parmaklarının sayısı kadar çocuk, tam kapanmayan bir kapı ve ayakkabıları gibi, her şeyi içeri buyur eden pencerelerdi. O sırada moralini yükseltecek komik bir şey geldi aklına. Ne yazık! Hayatında komik şeyler bile ne kadar da azdı! Son ders saatine kadar hayatını sürdürebilmesi için sahip olduğu en önemli şey sabırdı.

Küçük kız, eve aklından bir sürü düşünceyi alıp vererek dönerken de geldiği yolu kullandı. Kendisini çok ehemmiyetsiz hissetti, üstelik yaşadığı problemin dünyanın diğer coğrafyalarında yaşayanlar için çok da bir şey ifade etmediği gerçeği, içinde hissettiği ağırlığı daha da artırıyordu.
...

Annesi, küçük kızın, yanan sobanın yanında çok kötü öksürdüğünü duydu. Gözlerini sobanın yanında kızının kurumaya bıraktığı ayakkabılarına dikti. Sırf bu perişan ayakkabıların artık tamir kabul etmez olduğunu bir daha teyit için, daha önce çok defa yaptığı gibi, yine onları kapıp şöyle bir baktı. Ayakkabılar neredeyse parçalanmak üzereydi. Şimdi endişelenme sırası annedeydi.

"Anne, ne olur ben ona yeni ayakkabılar alayım!" 

Ablasının bu sözleri havaya sıcacık yayıldı. Genellikle çeyizini düzmek için kullandığı kendi cep harçlığından kız kardeşine yeni ayakkabı almayı teklif ediyordu. Anne, ablanın teklifine, büyükannenin onun evlenme yaşının neredeyse geçiyor olduğu yolundaki düşüncesine rağmen razı oldu.

Küçük kızın kalbi coşkuyla atmaya başladı. "Gerçekten mi? Yeni ayakkabılar mı? Yarın mı?"
...

Ertesi gün, yarınların hep ağır ağır gelişi gibi, çok yavaş yükselen bir güneşle gelmişti. Küçük kız tedirgindi. 

"Haydi çıkıyoruz!" 

İki kız kardeş yolda yürümeye başladılar, büyüğü elinde sıkıca parasını, küçüğü ise, yerinden fırlamasın diye, kalbini tutuyordu.

Ayakkabı dükkânı küçük kızı çok korkutmuştu. İçeride buz gibi bir hava hâkimdi. Somurtuk bir yüzle ortalıkta dolaşan satıcı kadın her şeyi berbatlaştırıyordu. Daha esef verici olanı ise, metal delikli raflarda baba ölçülerinde bir çift kocaman bottan ve bir çift de siyah terlikten başka bir şeyin kalmamış olmasıydı. Küçük kalbi derin bir çukura düşmüştü âdeta.

Satıcı kadınla ablası selâmlaştılar. Satıcı kadın, sanki çok uzun bir zamandan sonra ilk defa konuşan biri gibi, sinir bozucu şekilde yavaş konuşuyordu. Sonunda havadan sudan konuşmaları bitmişti.

"Kız kardeşim için bir çift ayakkabı almak istiyorum." 

Talebini o kadar sakin bir şekilde ifade ediyordu ki, gören sanki günlük ekmek almaya gelmiş sanırdı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder