Popüler Yayınlar
-
Samuel P. Huntington 1993 yılında "Medeniyetler Çatışması" tezini paylaştığında, ilmî çevrelerden ciddi eleştiriler almış ...
-
Yahya Kemal ve İmtidat / Yağmur - Evden Kaçan Çocuk: Yahya Kemal, 19 yaşında, beş parasız, belki tek kelime Fransızca bile bilmeye...
-
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son günlerde kamuoyu gündemini meşgul eden 'dindarlık' tartışmaları ile ilgili sos...
-
Cennet gibi yurdum ne güzel illeri var Bülbülleri kıskandıracak gülleri var Aşk ehline vuslat hele Hak yolcusunun Gönlünde tüten bir nice...
-
" Ne güzel hayatı analarla yaşamak Yürekleri temiz, alınları ak Duyguları bile haramdan uzak Sıcak analar bilirim." ...
-
Esnemek bulaşıcı... Ancak bilim adamları, kişiler arasındaki yakınlık derecesinin esneme hareketini taklit etmede etkili olduğunu saptadı....
-
“Tam grip mevsimi, salgın var” klişesini sıkça duyduğumuz şu günlerde tehlikede olan sadece üst solunum yollarımız değil. Zira mide-bağırsa...
-
Çağımızın büyük İslâm mütefekkiri, Allah’ın varlık ve birliğine delil olarak şu misal üzerinde ısrarla durur: “Toprağa düşen bir tohumun ç...
-
Emir ve/veya isteklerine karşı çocuklarından direnç gördüklerinde; beklemedikleri bir muhalefetle karşılaştıklarında. Ortada bir şey yokke...
-
efeler: Sevmek Zamanı : Size söylüyorum! Evet size sesleniyorum! İçinizdeki, aranızdaki size; o hep içinizde gezinen ilham kaynağına; gücünü...
31 Ağustos 2012 Cuma
efeler: Sabunda büyük tehlike
efeler: Sabunda büyük tehlike: Antibakteriyel sabun larda mikropları önlemek için kullanılan triklosan maddesinin kas fonksiyonlarını ve iskelet...
Sabunda büyük tehlike

Antibakteriyel sabun larda mikropları önlemek için kullanılan triklosan maddesinin kas fonksiyonlarını ve iskelet yapısını olumsuz etkilediği ortaya çıktı. Triklosanla ilgili bulgular büyük endişe yarattı.
Mikrop bulaşmasını önlemek veya azaltmak için özellikle antibakteriyel sabunlar, diş macunları, deodorantlar, tıraş losyonları ve kozmetiklere katılan ve sağlık üzerine pek çok olumsuz etkileri olan triklosanın kas ve iskelet fonksiyonlarını da olumsuz etkilediği ortaya çıktı. Proceedings of the National Academy of Sciences isimli tıp dergisinin son sayısında yayımlanan araştırmada, fare ve balıklar üzerinde triklosan maddesinin etkileri test edildi. Triklosana maruz bırakılan farelerde kalp fonksiyonlarında 20 dakika içinde yüzde 25 ve kol kavrama kuvvetinde 1 saat süreyle yüzde 18 azalma olduğu belirlendi. Bu balıklar 7 gün süreyle triklosan bulunan suda bulundurulduklarında yüzme aktivitelerinin hem normal yüzmede ve hem de yırtıcı bir hayvan tarafından tehdit edildikleri durumu taklit eden yüzme testinde kontrol grubuna göre önemli ölçüde azaldığı belirlendi. Araştırmayı yürüten UC Davis Veterinerlik Fakültesi profesörlerinden Isaac Pessah, “Triklosan neredeyse herkesin evinde bulunuyor. Her tarafa yayılmış durumda. Havyanlar üzerinde yapılan bu araştırma bu maddenin insanlar üzerinde de aynı etkiyi yapabileceğini kanıtlıyor” dedi. Kalp-damar hastalıkları profesörü Nipavan Chiamvimonvat da “Hayvanlarda elde ettiğimiz bu sonuçların insanlar için de geçerli olduğu tabii ki söyleyemeyiz, daha pek çok araştırmanın yapılması gerekir. Ancak, araştırmada triklosanın kalp kası fonksiyonlarını etkilediği belirgin şekilde görülüyor. Elde ettiğimiz sonuçlar bu maddenin insan sağlığı için çok zararlı olabileceğini düşündürüyor” diye konuştu. Uzmanlar triklosan içeren ürünlerin kullanımında dikkatli olunması tavsiyesinde bulundu.
Triklosan nedir?
Triklosan, mikrop bulaşmasını önlemek veya azaltmak için özellikle antibakteriyel sabunlar, diş macunları, deodorantlar, tıraş losyonları, kozmetikler ve başka pek çok ürüne katılan bir maddedir. 40 yıldan beri kullanılan triklosanın yan etkileri 2000’li yıllada yapılan araştırmalarla ortaya çıktı. Maddenin zararları şöyle:
- Klorla birleştiğinde kloroform gibi kanserojen maddelerin oluşmasına neden oluyor.
- Bakterilerin antibiyotiklere karşı direnç kazanmasına sebep oluyor.
- Hormonlar üzerinde bozuçu bir etkisi, ayrıca vücuttan atılmaları çok yavaş olup tabiatta da çok uzun süre kalıyorlar.
- Çocuklarda alerji ve egzamaya neden olabilir.
VATAN
22 Ağustos 2012 Çarşamba
Farkına Geç Vardığımız Nimet: Yakını Görme
İnsanoğlu uzağa ve yakına odaklanabilen kameralar yapabilmek için çok uzun mesailer harcamış, pek çok merhaleden sonra özellikli objektifler icat etmiştir. Başlangıçta basit çekimler yapabilen bir ila üç mercekli objektifler kullanılırken, bir çiçeğin üstündeki çiğ tanesi veya o çiçeğe konmuş bir arının fotoğrafını daha iyi bir şekilde çekebilmek için günümüzde yedi ila on mercekli objektifler kullanılmaktadır. Acaba insanoğlu, Allah'ın (celle celâlühü) bahşettiği gözün, uzak ve yakındaki değişik renk ve şekilleri görme kabiliyetinin ne kadar farkında? Maalesef birçok şeyin değerini kaybedince anlayan insan, yakını görebilme nimetini de 40 yaşından sonra yakındaki yazıları gözlüksüz okuyamadığı veya iğneye iplik geçiremediği zaman ancak anlamaya başlar.
Peki, ne oluyor da gözlerimiz 40 yaşından sonra hâlâ uzağı net görebilirken, yakını net görememeye başlıyor? Bunu anlayabilmek için gözün yapısını ve görme fonksiyonunu incelemek gerekir.
İnsan gözünün yapısı ve görme
Gözün dış kısmı, önde saydam tabaka (kornea) devamında da sert tabakadan (sklera, göz akı) müteşekkildir. Sert tabakanın iç kısmında damarsı tabaka (üvea) bulunur. Göz küresinin en iç kısmında ise ağ tabaka (retina) denen sinir tabakası olup, bu tabaka göze gelen ışınları elektrik sinyallerine çevirmekle vazifelidir. Gözün renkli kısmı olan irisin ortasındaki açıklığa gözbebeği (pupilla) denir. Gözbebeğinin hemen arkasına göz merceği yerleştirilmiştir. Net bir şekilde görebilmek için cisimlerden yansıyan ışınların retina tabakasındaki sarı noktaya (fovea) odaklanması gerekir. Fotoğraf makinelerinde görüntüyü filme mercek sistemleri odaklarken, gözde kornea ve göz içi merceğine bu vazife yüklenmiştir.

Korneanın kırma gücü sabit olup, 43 diyoptri civarındadır. Göz merceğinin kırma gücü ise istirahatta yaklaşık 20 diyoptridir. Bu iki yapı sayesinde, dış ortamdan gelen ışınlar, belli oranda kırılarak retinaya odaklanabilmektedir. Retina tabakasına gelen ışınlar kodlanarak elektrik sinyallerine çevrilir. Daha sonra, bu elektrik sinyalleri görme siniri (optik sinir) vasıtasıyla beyinde ilgili bölgelere yönlendirilir. Görme sinirindeki uyarıların çoğu, beyindeki görme merkezine (oksipital korteks) ulaşır. Görme merkezine ulaşan kodlanmış bu elektrik sinyalleri, beyinde görüntü hâline dönüştürülür ve böylece cisimleri görmüş oluruz. Görme sinirinden gelen uyarıların bir kısmı görme merkezinin dışında göz hareketleri, ışık refleksi ve biyolojik saatle (sirkadiyen ritim) ilgili bölgelere ulaştırılır.
Merceğin vazifesi ve akomodasyon
Altı metreden daha uzaktaki cisimlere bakarken kornea ve merceğin kırma gücü (43+20=63 diyoptri) cisimlerin görüntüsünü retinaya odaklamaya yeter. Fakat daha yakına bakıldığında cisimlerin görüntüsünün retinaya odaklanabilmesi için ilâve bir kırıcılık gücüne ihtiyaç vardır. Makinelerin objektiflerinde bu iş, mercek sistemlerinin hareketleriyle sağlanır. İnsan gözünde korneanın kırma gücü değişmediği için bu ilâve kırma gücünü karşılama görevi göz merceğine yüklenmiştir. Bu görevi yapabilmesi için damar içermeyen esnek bir yapıda yaratılmıştır. Damar ihtiva etmediği ve kanlanması olmadığından, beslenmesine ve artık maddelerin mercekten uzaklaştırılmasına, siliyer cisimden salgılanan ve gözün tonusunu meydana getiren göz içi sıvısı aracılık eder. Merceğin beslenmesini sağlayan göz içi sıvısında, O2 (oksijen) miktarı düşük olduğundan, mercek enerji ihtiyacının çoğunu anaerobik metabolizmayla sağlayacak şekilde yaratılmıştır.
İris gözbebeğinin hemen arkasında bulunan göz içi merceği şeklini değiştirebilmesine uygun bir ortama yerleştirilmiştir. Mercek, kendisi için hazırlanan bu mekânda küçük iplikçikler (zinn lifleri) ile siliyer cisim denen göz bölümüne tutunmuş şekilde asılı olarak durmaktadır. Zinn liflerinin tutunduğu siliyer cisimde, siliyer kas bulunur. Siliyer cisim ile mercek arasında 0,5 mm boşluk vardır. Siliyer kas, istirahat hâlinde iken zinn lifleri gergindir ve mercek daha düz bir konfigürasyonda bulunur. Siliyer kas kasıldığında zinn lifleri gevşer ve mercek çapında küçülme, kalınlığında artma olur. Kalınlaşan mercek daha bombe (küremsi) bir şekil alır ve kırma gücü artar ve böylece göz yakını net görebilecek bir duruma gelir. Bu şekilde yakındaki cisimleri net görmek için, göz içi merceğinin kırıcılığının artması hâdisesine akomodasyon denir. Eğer siliyer kasa gelen uyarı ortadan kalkarsa, siliyer kas gevşer, zinn lifleri gerilir, böylece merceğin kalınlığında azalma yani şeklinde düzleşme olur ve kırıcılığı azalır. Bu sayede daha uzaktaki cisimleri net görecek bir vaziyet alır.
Akomodasyon mekanizması ve yaşlılıkta akomodasyon kaybı
Uzaktaki bir cisme bakarken, birden yakındaki bir cisme bakıldığında bulanık bir görüntü meydana gelir. Bu bulanık görüntü beyindeki görme merkezine ulaştığında (oksipital korteks) buradan kalkan uyarılar, özel sinir yollarıyla Eddinger Wetsphall nükleusuna oradan da gözün siliyer kasına ulaşır. Göz içi merceğinin kırıcılığı optimum oranda artırılarak bu bulanık görüntü, biz fark etmeden çok kısa bir zaman diliminde netleştirilir. 0,35 saniye gibi kısa bir zamanda gerçekleşen bu mekanizmanın gün içerisinde binlerce defa kusursuz bir şekilde işleyişi, bu mükemmel mekanizmanın yaratıcısını hatırlatır.

Akomodasyon kabiliyeti çocukken en yüksek seviyededir ve yaş ilerledikçe gözün bu kabiliyeti giderek azalır. Çocukken yaklaşık 14 diyoptri olan akomodasyon gücüyle birlikte istirahat halinde 20 diyoptri olan mercek kırma gücü 34 diyoptriye kadar artabilir. Böylece çocuklar, yaklaşık yedi cm mesafedeki cisimleri bile akomodasyon yetenekleri sayesinde net olarak görebilirler. Yaşla beraber akomodasyon gücü azalır. 40 yaşına gelindiğinde dörtsekiz diyoptriye, 50 yaş civarında ikiüç diyoptriye düşer ve 60 yaşından sonra da akomodasyon gücü pratikte ortadan kalkmış olarak kabul edilir.
İleri yaşlarda göz içi merceği, saydamlığını kaybeder ve kesifleşerek katarakt meydana gelir. Saydamlığını kaybeden göz merceği, katarakt ameliyatıyla temizlenir ve yerine merceğin kırma vazifesini yapması için sun'i mercek yerleştirilir. Ama günümüz teknolojisi, henüz insanın kendi göz merceğinin vazifelerinin tamamını yerine getirebilen sun'î göz merceğini üretememiştir. Günümüzde ameliyatlarda kullanılan sun'î göz içi mercekleri, akomodasyon yapamamaktadır. Bu tip merceklerin çoğu, ya uzak veya yakında belirlenen bir noktaya odaklanabilen merceklerdir. Yeni geliştirilen çok odaklı (multifokal) merceklerde ise, yakını ve uzağı görmek için çeşitli mekanizmalar kullanılmakla birlikte, bu mercekler henüz insanın kendi merceğinin yerini tam olarak tutabilecek seviyede değildir.
Yakına ve uzağa bakışta göz hareketleri
Göz hareketleri sayesinde cisimlere baktığımızda, kafamızı her zaman oynatmak zorunda kalmayız. Gözlerin aynı tarafa yöneldiği hareket tipine, versiyon tipi hareketler denir. Bu hareket tipinde sağ tarafa bakarken iki gözümüz sağa, sol tarafa bakarken de iki gözümüz sola doğru yönelir. Diğer bir hareket çeşidi ise, iki gözümüzün birbirine zıt yönde hareket ettiği verjans tipi hareketlerdir. Verjans tipi hareketler, beynin ayrı bir merkezinde kodlanan bir göz hareket çeşididir. Yakına baktığımızda gözler birbirine yaklaşırken (konverjans), uzağa baktığımızda gözler birbirinden uzaklaşarak (diverjans) aynı noktaya odaklanır. Konverjans mekanizması olmasaydı ve gözler hep aynı yöne hareket etseydi, insanlar iki gözüyle yakındaki bir noktaya odaklanamayacak ve üç boyutlu görme (derinlik hissi) olmayacaktı.
Akomodasyon ve konverjansa ek olarak yakına baktığımızda, gözbebeklerimizde küçülme (miyozis) olur. Gözbebeklerinin küçülmesiyle cisimlerden gelen ışınlar, retinada daha iyi odaklanır. Bu sayede daha net bir görüntünün meydana gelmesi sağlanır.
Yakına baktığımızda net görmemiz için akomodasyon, konverjans ve miyozis refleks olarak aynı anda gerçekleşir ve buna uyum mekanizması denir. Bu karmaşık hâdiseler zincirinin detayları, hâlâ tam olarak anlaşılamamıştır.
16 Ağustos 2012 Perşembe
Bu kan grubuna sahipseniz dikkat
20 yıla yayılan ve 90 bin kişiyi kapsayan araştırmaya göre kan grubu AB olanların kalp hastası olma riski en yaygın kan grubu olan 0'dakilere göre yüzde 23 daha fazla.
Araştırmaye öncülük eden Prof. Lu Qi, "Kan grubunuzu değiştirmeniz mümkün değil. Ama bu bulgular, doktorların kimin kalp hastalığı riski altında olduğunu anlamasına yardımcı olabilir. Kolesterol ve tansiyon değerleriniz gibi kan grubunuzu bilmeniz de önemli. Eğer risk altında olduğunuzu bilirseniz ona göre daha sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyebilirsiniz" dedi.
Araştırmaya göre kan grubu B olanların 0 grubundakilere göre kalp hastalığı riski yüzde 11 daha fazla. A grubunda olanlarda bu riskin yüzde 5 daha fazla olduğu belirtiliyor.
Belli kan gruplarında riskin daha fazla olmasının nedeni bilinmiyor.
Ancak A grubunun kötü kolesterolle ilişkili olduğu kaydediliyor. AB grubunun da kalp damarlarına zarar veren inflamasyonla bağlantısı olduğu belirtiliyor.
Uzmanlar, araştırmanın Amerika'da yapıldığını ve bu sonucun tüm etnik gruplar için geçerli olup olmayacağının bilinmediğine dikkat çekiyorlar.
11 Ağustos 2012 Cumartesi
Canım sıkılıyor diyen gençlere nasıl yaklaşmalı?
-Ergenlik çağındaki gençlerimiz zaman zaman can sıkıntısından yakınıyorlar. Yapacak birçok şey varken can sıkıntısından hiçbirine adapte olamadığını söyleyen gençler olduğu gibi yapacak bir şey olmadığını hiçbir şeyin kendisine cazip gelmediğini söyleyen gençler de var. Anne-babaların gençlerle ilgili planlamalarında onları geliştirici alanlara yönlendirmelerinde karşılaştıkları en büyük zorluklardan biridir can sıkıntısı.
Can sıkıntısı iç huzurunun, ferahlığın tam tersi bir daralma ve iç sıkıntısını ifade eder ki sebebi de çareleri de çok çeşitlidir. Depresyon, yorgunluk, fizyolojik durum gibi sebeplere bağlı olduğu gibi kişinin içinde bulunduğu manevi durumla da alakalıdır.
Aslında can sıkıntısı hedefe odaklanmayı en fazla zorlaştıran bir ruh hali olduğu kadar kişinin kendisini bilmesini, tanımasını aczinin farkında olmasını sağlayan bir ruh halidir. Can sıkıntısı, ciddi bir sağlık sorunu, bir işlev eksikliği kadar hatta bazen daha da fazla kişinin yaşama enerjisini, isteğini alıp götürmekte bütün imkânlar kullanılamaz hale gelmektedir. Kişide iç huzuru, neşe, gönül genişliği olduğunda ise sağlık sorunları imkân eksikliği gibi engelleri daha kolay aşmaktadır.
Can sıkıntısı olan kişiye bir şey söyleyebilmek, yardımcı olmak için önce onu anlamak dinlemek gerekir. Eğer can sıkıntısı çeken kendimiz isek kendimizi anlamamız gerekecektir. Can sıkıntısı bir nevi gönül ağrısıdır. Ağrı biyolojik bütünlüğümüzü tehdit eden durumların farkına varmamızı sağlayan bir sinyaldir. Bedensel hastalıklarımızın en önemli belirtisi olduğu gibi ruhsal sıkıntılarımızın bedene yansımasını da gösteren ağrıyı kişi tanımadıkça organik sorununun tespit edilmesi çok kolay olmamaktadır. Ağrı uyuşma şeklinde mi zonklayıcı mı, sürekli mi, zaman zaman mı bütün bunların doğru bir şekilde tanımlanması tıp uzmanını doğru bir şekilde yönlendirmektedir. Aynı şekilde kişi can sıkıntısı olarak tarif ettiği durumu ne kadar iyi belirlerse bu durumdan o kadar kolay kurtulabilecektir. Bazen kişi hiçbir şey yapmak istemez, yalnız kalmak, düşünmek kendini tanımak ister. Kendi kendine kalıp düşünmek, manevi bir hal içinde olduğunda tefekkür etmek demektir ki bu hem kişi için bir ihtiyaç hem de bir ibadettir. Tefekkür etmeden kişi ne imanının tam farkındadır ne de ibadetlerini şuurlu bir şekilde yapabilir.
Bu sebeple anne-babaların da gençlerin de sürekli bir şeyler yapma konusunda ifrat ve tefritten kaçmaları gerekmektedir. Gençlerin büyük bir kısmı can sıkıntısından kurtulmak için müzik, film, sosyal medya, cep telefonu gibi teknolojik vasıtaları kullanıyorlar. Halbuki bunlardan belli bir program dâhilinde yararlanılmadığı takdirde kişiye geçici bir rahatlık sağlamakta, bir nevi sıkıntısı unutturulmaktadır. Ağrı kesiciler nasıl hastalığı tedavi etmiyor sadece semptomu ortadan kaldırıyorsa can sıkıntısını amaçsız şekilde gidermek de kişinin kendisini tanımasını, kendisini rahatsız eden durumların farkına varmasını, problemlerini belirlemesini dolayısıyla da çözüm bulmasını önlemektedir. Can sıkıntısından muzdarip olan kişinin doğal güzelliklerin olduğu yerlerde bulunması, temiz hava, güneş ışığı güzel manzaralardan istifade edip tabiattaki mahlûkatın yaşayışını ibret alarak izlemesi ise geçici değil kalıcı bir rahatlık sağlamaktadır. Doğal ortamlarda bulunmak hayattan zevk almayı, hayatın anlamını hissetmeyi kolaylaştırmaktadır.
Ruhun daralma ve genişleme halleri bilinmeli
Can sıkıntısı aşırı kaygı, depresyon, stres ve yorgunluktansa tedavi ya da psikolojik destek gerektirdiği gibi kişinin manen kuvvetli olması da sebep ne olursa olsun can sıkıntısından kurtulmasını kolaylaştırmaktadır. Kişinin ruhun kabz ve bast (daralma ve genişleme) hallerini bilmesi de manevi yönden kendisini geliştirmesi için bir kapı aralamakta ve can sıkıntısına çare olmaktadır. Dua, hataların şuurunda olup tövbe etme, zikir tefekkür gibi yollarla kabz halinden kurtulmaya çalışmak, kabz halinin bir imtihan olup bu haldeyken yapılan ibadetlerin daha kıymetli olduğunu bilmek de kişiyi manen güçlendirerek ruh ve beden sağlığı ile ilgili sıkıntılarından daha çabuk kurtulmasını sağlamaktadır. Din ve tasavvuf büyüklerinin hayatlarından örnekler sunmak, gezilerimizde manevi huzurlarına giderek ziyaretlerinde bulunmak can sıkıntısına çare olacak ruhsal doyum için uygun zemin oluşturmaktadır.
ZAMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)