Popüler Yayınlar

6 Ocak 2013 Pazar

Eğitimcinin Duruşu Nasıl Olmalı?


“Duruş”, üzerinde sayfalarca yazı yazılması gereken çok önemli bir konu. Nedir duruş? “Duruş”, sözlükte “durma işi” olarak açıklanmakta. Gerçek anlamının dışında bu kelimeye mecazi anlamlar da yüklenebilir. Kelime kullanıldığı cümleye göre değişik anlamlar kazanabilir. Bu açıdan bakarsak “duruş” kelimesine: “Fikriyle, hâl ve tavırlarıyla insanın korumuş olduğu pozisyonu” diyebiliriz. Hayatın ve olayların karşısında sergilenen hareket, tarz ya da insan kimliğinin fiile yansıması” şeklinde açıklayabiliriz.

Yazımızın başlığı: “Eğitimcinin duruşu nasıl olmalı?”, konumuz eğitimci; eğitimciden kastımız öğretmen, eski tabirle muallim. Peki, kimdir muallim? O her şeyden önce bir insan. O zaman insanı tanımak lâzım. “Hak karşısındaki konumu ve duruşuyla insan” başlıklı yazısında, Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi insanı anlatırken: “O, yaratılış ağacını tamamlama vaadiyle gelmiştir dünyaya.” der. Aynı makalede “Bütün bunların ötesinde, Allah'ın insanı hilâfet pâyesiyle şereflendirmesi onun için mansıplar üstü bir mansıptır. Kur'ân-ı Kerim insanı Allah'ın halifesi olarak zikreder. Buna göre, yerlerde, göklerde ne varsa, her şey bir mânâda onun için var edilmiştir. Musahhardır varlık ve bütün eşyâ onun emrine.” diyerek insanın cismen küçük ama mana bakımından Yüce Mevlâ (celle celaluhu) tarafından ne kadar büyük bir görevle vazifelendirildiğini anlatır. Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.' (Bakara, 2/30) buyurur. Bu halife, insandır. Başka bir âyetinde de: “Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar. Zira sorumluluğundan korktular, ama onu insan yüklendi. İnsan (bu emanetin hakkını gözetmediğinden) cidden çok zalim, çok cahildir. (Ahzâb 33/72) Bu âyet-i kerimeden, Rabbimizin (celle celaluhu) insanı ne kadar büyük bir görevle vazifelendirdiğini, aynı zamanda insana düşen sorumluluğun ağırlığını, insanın emanetin hakkını vermediği takdirde zalim ve cahil olduğunu öğreniyoruz.
Muhterem Hocamız, yazısının devamında insanın vazifesini hakkıyla yaptığı takdirde çıkacağı mertebeleri, alacağı payeleri sıralar. “Allah'a inandığı, inanması ölçüsünde O'na saygılı olduğu, nimetlerine karşı şükürle mukabelede bulunduğu takdirde gün gelir başı gökler ötesi âlemlere ulaşır, rûhânîlerle aynı atmosferi paylaşır, istîdadı müsaitse gider meleklerle selâmlaşır. ‘Cennetü'l-Me'vâ’ der ilerler ve mevsimi gelince yürür ‘Sidretü'l-Müntehâ’da ikamet eyler...” (Sızıntı, Şubat 2004, sayı: 30)
İnsanın mahiyetine kısmen değindikten sonra muallim kimdir? Bir de onu tanımaya çalışalım. Muallim, günümüz ifadesiyle öğretmen demektir. Muallimlik bir mesleğin adıdır. O meslek ki kutsaldır. Zira o, bir peygamber mesleğidir. Efendiler Efendisi (aleyhisselâm): “Ben, ancak ve ancak muallim olarak gönderildim.” (İbn Mace, Mukaddime, 17, No: 229) buyurmaktadır.
Muallimi ve yapmış olduğu vazifenin kutsiyetini daha iyi tanımak için Muhterem Hocamızı dinleyelim. “Maarifimizde Muallim” başlıklı makalesinde: “Muallim, doğumdan ölüme kadar, bütün bir hayat boyu, hayatı şekillendiren kudsî üstaddır.” der. Ve devamında: “Milletine, kader programında rehberlik yapıp, ahlâk ve karakterini yücelten ve ona ebediyet şuurunu aşılayan, melek soluklarının mihraklaştığı bu üstün varlığa denk yeryüzünde ikinci bir yaratık gösterilemez.” ifadesiyle muallimi en başlar üstü bir konuma taşır. Yazısının devamındaki şu tarife bakalım: “O, Allah'ın insanları yükseltip, alçaltmasında kullandığı bir el ve bir dildir.”(Sızıntı, Aralık 1979, Sayı 11) Bundan daha orijinal bir tanım olabilir mi?
Konuyu yukarıdaki ifadeler perspektifinde ele aldıktan sonra şimdi muallimin duruşu, günümüz Türkçesiyle, eğitimcinin duruşu üzerinde duralım.
Bizim için esas olan Hak karşısında bir kul olarak kulluğun gerektirdiği ölçüler doğrultusunda duruş, esas duruştur. Konuyu bu çerçeveden ele alarak maddeleştirirsek:
1. Eğitimci, çalışmalarında dikey yükseldiği kadar yatay ve derinlemesine gelişmeyi de sürdürmelidir.
2. Eğitimci, çalıştığı zeminde tenafus (rekabet) hissinin hasetle hemhudut olduğunu unutmamalı, kıskançlığın, nefretin varlığını bilmeli, bunların izalesi adına hassas olmalı, nefreti kırmalı, kıskançlığı ortadan kaldırmalı, muhataplarına karşı ilgiyi artırmalı, duyarlı çalışmalı, nabzı tam kıvamında tutmalıdır. Aksi halde kapıları açılan baraj gibi bir durumla karşılaşabilir.
3. Eğitimci, etrafındakilere ideal aşılamalı, biri, bin; onu, yüz bin yapacak insanlarla çok iyi temas kurmalı ve muhataplarının kalblerini kazanmalı, onlara yeterli bilgi vermeli, çalışmaları ortak planlayıp onlarla birlikte hayata geçirmelidir. İnsan potansiyelini iyi tasnif etmeli, işinin erbabı olabilecek yeterlilikte, iz’an ve idrak sahibi nesiller yetiştirmelidir. İnsanlara küresel ölçekte kucak açmalı, yaptıklarında ve söylemlerinde çelişki yaşamamalıdır. Kullandığı dil, muğlâklıktan uzak, açık ve net olmalı, insanlara içeriği dolu bir kavramla yaklaşmalı, iç dış anlatımında bütünlüğü sağlamalı, terminolojisini zenginleştirmelidir. Değerler eğitimine önem vermeli, muhataplarının kalb ve gönül dünyalarına seslenmeli, çift buutlu bir nesil inşa etmeli, kalb kafa izdivacını gerçekleştiren bir nesil yetiştirme sevdasıyla hedefine koşmalıdır.
4. Eğitimci, ilke ve prensiplerinde tutarlı olmalı, çifte standartlı olmamalı, asla dayatma yapmamalıdır. Duruşunu küresel açıklıkla paralel olacak genişlikte ayarlamalı, olaylara geniş perspektiften bakmalıdır. Sosyal gerçeklikteki değerleri göz ardı etmemeli, bu değerleri paylaşarak yaygınlaştırmalıdır.
5. Eğitimci, herkesle yan yana, zaman zaman ortak, zaman zaman onları destekleyerek yoluna devam etmeli ancak asla başkasının düşüncesi altına girmemelidir. Eğitimde kendi eğitim öğretim modelini oluşturan Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi: "Ekmeksiz, susuz yaşarız ama hürriyetsiz yaşayamayız.” demeli bu düsturla hareket etmelidir.
6. Eğitimci, aleyhte cereyan eden ve fırtınalar koparılan hadiselere bakarak nefret ve öfke insanı olmamalı. Her zaman müspet hareket etmelidir.
7. Eğitimci, bulunduğu toplumda herkesle temasta olmalı, irtibat kurmalı, sağlam, ölçülü ve güvenilir bir iletişim kurarak kalıcı dostluklar kazanmalıdır.
8. Eğitimci, çalıştığı yerde kendine küsler, gayri memnunlar yığını oluşturmamalı, herkesle iyi geçinmeli, akışkan olmalı, akışkanlıkta bereket olduğuna inanmalıdır. Onur ve izzet olmazsa olmazı olmalı, ilmin izzetini muhafaza etmelidir.
9. Eğitimci, muhataplarına, başkalarının yanında sevilmeyen üslupla hitap etmemeli, şeffaf olmalı, fobi ve tereddüt oluşturmamalı, hâl ve hareketinde net olmalı, muğlâklıktan uzak durmalıdır.
10. Eğitimci, mefkûre insanı olmalı, gaye-yi hayaline ulaşmak için mücadele etmeli, fiili ve kavli dualarını gereği gibi yapıp tam bir teslimiyetle sebepler dairesinde hareket ederek şükür çeşmesinden daima zikir akıtarak her şeyin sahibine, kimsesizler kimsesine sesini duyurmaya çalışmalı, ideallerini âli tutmalı, hedefsizlik hastalığına yakalanmamalıdır. Hedefine ulaşmak için:
·         Kendini kontrol etmeli, ölçüyü elden bırakmamalıdır.
·         Büyümeye paralel stratejiler geliştirmeli, sürekli kendini yenilemeli, ideallerini kazanma ızdırabı içinde olmalıdır.
·         Kollektif akılla hareket etme düşüncesinden vazgeçmemelidir.
·         Yolda yürürken tedbiri ve temkini elden bırakmamalıdır.
·         Sürekli anlatma ve insanlara faydalı olma düşüncesiyle hayatını süslemeli, “insanlara faydalı olmazsam yaşamam anlamsız” mülahazasıyla faydalı olma düşünce ve aksiyonunu günlük hayatının içine koymalı, her anı güzelliklerle süsleme düşüncesiyle hareket etmeli, harekette bereket olduğuna inanmalıdır.
http://www.herkul.org/index.php/sizden-gelenler/sizden-gelenlerr/10138-egitimcinin-durusu-nas-l-olmal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder