Yeni Ümit dergisinin son sayısındaki "Çanakkale Savaşı'nda İmam ve Müftü Efendiler" başlıklı yazıda, askerlerin morallerinin yüksek tutulmasına büyük katkı sağlayan ve yeri geldiğinde ellerine silah almaktan çekinmeyen maneviyat kahramanları anlatılıyor.
"Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... / Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! / Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; / Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?" Mehmed Âkif Ersoy, Çanakkale destanını kaleme alan kahramanların imanını bu dizelerle anlatır. Osmanlı coğrafyasının dört köşesinden namus müdafaasına koşan yağız delikanlılar, düşman tehdidine gülerken, yanıbaşlarında onların iman dolu göğüslerini besleyen bir başka kahramanlar ordusu daha vardı: İmam ve müftü efendiler. Yeni Ümit dergisinin son sayısında Dr. Lokman Erdemir, tarihimizin pek bahsedilmeyen bir konusunu kaleme almış, "Çanakkale Savaşı'nda İmam ve Müftü Efendiler"i anlatmış.
Yeniçeri Ocağı döneminde odaların bulunduğu yerdeki Orta Camii'nin imamına 'ocak imamı' ya da 'imam-ı hazreti ağa' denilirdi. Ocak imamı, sefere Yeniçeri ağasıyla katılır, padişahın bayramlaşma törenlerine iştirak ederdi. Yeniçerilikten sonra kurulan askerî birliklerde de din görevlileri yerlerini aldılar. Sözgelimi Nizam-ı Cedid ordusunda her bölüğe bir imam tayin edilmişti. Asakir-i Mansure-i Muhammediyye alaylarında da alay müftüleri ve alay imamları bulunmaktaydı. Bunlar askerin sağlam bir dinî eğitim almalarına, ibadetlerini yerine getirmelerine yardımcı olurlar, askeri moral olarak savaşa hazırlardı. 2 Ağustos 1914'te seferberlik ilan edilmesinin ardından da birliklere imam ve müftüler tayin edildi. Lokman Erdemir, askere telkinde bulunan imam ve müftülerin gerektiğinde ellerine silah almaktan da çekinmediklerini ve düşmana bizzat karşı koyduklarını anlatıyor. Cephede yaralanarak tedavi için İstanbul'a gönderilen bir gazi imamın sözlerini ise şöyle alıntılıyor:
"Biz her zaman olduğu gibi kahraman yavrularımızın arasında ifâ-yı vazife ediyorduk. Onlarda teşvik ve teşcî edilmeye hiçbir ihtiyaç yok idi. Düşman üzerine arslanlar gibi hücum ediyorlar, boğuşuyorlar, hiçbir zaman hiçbir şeyden ürkmüyorlardı. Yükselen 'Allah, Allah' sedasından başka bir şey işitilmiyordu. Bu öyle ruhanî ve ulvi bir an idi ki, bunun karşısında, yapacak hiçbir vazifesi olmayarak, bizden bir kelime-i teşvik ve teşcî bile beklemeyen er oğlu erler arasında dolaşmak zâid bir şey gibi geldi. Ben de hemen orada boş bulduğum bir silaha sarılarak hücuma iştirak ettim. Bir müddet dövüştüm. Ve nihayet sağ tarafımdan bir kurşunla mecruh oldum."
9. Tümen'in Alman komutanı Albay Hans Kannengiesser ise alay imamının konuşmalarının asker üzerindeki tesiri hakkında "Bu gibi kötü durumlarda bir Hıristiyan olarak keşke bir telkin de bana verilmiş olsaydı." ifadesini kullanıyor.
Cephede vazifesini hakkıyla yerine getirmeye çalışan sarıklı kahramanlar, askeri muharebeye teşvik ederken şehit olan kardeşleri için de Kur'an-ı Kerim ve mevlid okuyorlar, cenaze namazlarını kıldırıyorlardı. Diğer askerler de Kur'an okuyorlar, ceplerinde küçük mushaflar, Enam'lar, Ashab-ı Bedir'in isimlerini taşıyorlardı. Tanin gazetesinde yer alan bir yazıda muhabir, cephede okunan Mevlid-i Şerif'i şöyle anlatıyor: "Dikkat ettim, aralarında elinden, kolundan, hatta alnından yaralılar da var. Muharebeden henüz çıkmışlar. Birkaç gün istirahatten sonra belki yine geri dönecekler. Fakat bütün simalar pür vakar, ruhlar dinin cenah-ı himayesinde hakikî bir teselli bulmuş. Tehlil ve tekbîr sesleri arasında kuvvet-i maneviyeleri yükselmiş."
"Çanakkale Savaşı'nda İmam ve Müftü Efendiler" başlıklı yazıda cephede görev yapan din görevlileri arasında şehit düşenler de bulunduğu belirtiliyor ve gemin batırılması üzerine şehit olan Barbaros Hayreddin Zırhlısı'nın imamı Tataylı Süleymanoğlu Mehmed Efendi, buna örnek olarak gösteriliyor.
Derginin başyazısında Rahmeti Sonsuz'dan bir an önce ulaştırması niyaz edilen 'Kaosun Ötesindeki Dünya' tarif ediliyor. Prof. Dr. Suat Yıldırım 'Mirac Olan Namaz'ı, Selim Sencer 'Vakıflar'ı, Hamdi Şener 'Amerika Kıtasındaki Afrikalı Müslümanları' Prof. Dr. Abdulhakim Yüce 'Cizreli Şeyh Seyda'yı, Prof. Dr. Ali Kaya "Kur'an'da Kâinatın Genişlemesi ve Büyük Patlama'yı, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Güneş ise 'İslâm Hukuku Açısından Medine Vesikası'nı anlatıyor.
KÜLTÜR-SANAT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder