Roland Emmerich'in son filmi Vatansever (The Patriot), başta adındaki savaş çağrışımları olmak üzere, İngilizlere bakışı, zencilere yaklaşımı ve militarist argümanları dolayısıyla kıyasıya eleştirildi. Alman kökenli yönetmenin Hollywood'da yaptığı son beş filmi (Godzilla, 98; İndependence Day, 96; Stargate, 94; Universal Soldier, 92) izlendiğinde belirgin bir militarist eğilim görmek hiç de zor değil. Emmerich'in bu izleğinin kökleri, ait olduğu kültürel geçmişinden mi geliyor yoksa ait olmaya çalıştığı kültüre adaptasyon hırsından mı? Burası meçhul. Ama şurası bir gerçek ki —birazdan göreceğimiz gibi- bu beş filmdeki izler takip edildiğinde belirgin bir biçimde militarist söylemin ustaca "vatanseverlik" maskesi arkasına gizlendiğini gözlemlemek olası.
Universal Soldier'da; Vietnam'da ölmüş askerlerin bedenleri üzerinde yapılan bir takım değişikliklerle "diriltilerek" oluşturulmuş kontrgerilla birliğinin eylemleri, biri öldürmeye kodlanmış, diğeri ise onu dizginlemeye çalışan iki askerin öyküsü içine yedirilerek anlatılıyor. Burada Emmerich her ne kadar militarizmi derinliğine işlemek hevesinde olmasa da; birtakım kötüleri, birtakım iyilerle dengeleyerek sonuçta yeni askeri stratejileri olumluyor. Ardından gelen Stargate ise daha açık ve belirgin bir şekilde bilim ve militarizm ikilemini işliyor. Zamanlar arası geçişi mümkün kılan bir uzay kapısı bulan bilim adamları buradan eski Mısır'a giderler. Giden grup bir askeri birlikten oluşmaktadır ve aralarında ise sadece bir tane bilim adamı vardır. Salt bu tercih bile zihniyeti ele vermeye yetiyor. Kurgu başından sonuna kadar askeri tercih ve çözümlerin üstünlüğü üzerine kurulmuş. Sonuçta kapı, askeri usullerle yok ediliyor. Bilim askeri zihniyete teslim oluyor yani. independence Day ise hiç istisnası yok ki baştan sona Amerikan milliyetçiliğine övgüler dizen ve militarizmi bayraklastıran bir film olarak zihinlerimizde kaldı. Dünyanın üzerine kara bir bulut gibi çöken dev uzay aracı, 4 Temmuz günü, başlarında Amerikan başkanı olan bir uluslararası filo tarafından bertaraf ediliyor. Bir kez daha Emmerich uzaylı filmlerinin temel klasiği "öteki kötü uzaylı" klişesine sığınarak milliyetçi ve militarist mesajlar gönderiyor izleyiciye. Godzilla ise biraz daha uluslararasılaşarak ama temelde bilimsel bir hatanın askeri çözümlerle telafisi temasını güçlendiriyor. Dev gökdelenlerin arasında turlayan F-l6'lar sonuçta içgüdülerinin gereğini yerine getirerek kendini ve yavrularını korumaya çalışan bir deney kurbanı gorili köprü üstünde elimine ediyor!!!
Vatansever, Amerika'da da çok tartışıldı. Siyahi yönetmen Spike Lee başta olmak üzere, sinema yazarları ve İngiliz basını Emmerich'i yerden yere vurdular. Lee, siyahların istismar edildiğinden şikayet ederken, İngilizler ise; İngiliz askerlerinin fazla olumsuz ve vahşi gösterildiğini iddia ettiler. Vatansever, başrol oyuncusu Mel Gibson'ın canlandırdığı bir diğer karakterle özdeşleşen Cesuryürek'i çağrıştırıyordu. Orada da İskoçlar adına İngilizlere meydan okumuştu Gibson. Avusturalya kökenli, Hollywood'un ünlü yıldızı her fırsatta İngilizlere karşı duruyordu! Geçmişin kan davaları sinema perdelerine yansıyordu yani. Gibson'un İngilizlerle bir derdi var mı bilinmez ama, İngilizler fena halde geçmişlerinin utancını yüzlerine çarpan bu filmlerle köşeye sıkışıyorlardı. Yakında Birinci Dünya Savaşı öncesi Orta Doğu'daki maceralarıyla gündeme gelirlerse (ki kısmen bu yapıldı, Arabistanlı Lawrance'ı hatırlayın) hiç şaşırmayalım.
Film hem içerik hem de Emmerich'in üslubu açısından sorunsallaştırılabilir. Emmerich üzerine analitik bir çalışma ile ve yönetmenle yapılacak uzun boylu bir söyleşinin de yardımıyla "militarizm" takıntısının kökenleri araştırılabilir. Bu yönüyle Emmerich filmleri ve Vatansever bir film olmanın ötesinde kıstaslarla değerlendirilmeli. Zevkle seyredilmesi, uzun olmasına karşı sıkmaması, bireysel bir öykünün, kahramanlık, aile tutkusu gibi genel kabul gören değerleri ustaca işlemesi, oyuncu ve mekan-kostüm ve figüratif artılarıyla hayranlık uyandırması bir yana, içeriği üzerinden değerlendirme yapılmalı.
Her şeyden önce, film izleyiciyi can evinden vurmak üzere yani, gişe hedeflenerek tasarlanmış. Aşk, heyecan, şiddet, kahramanlık (heroizm), intikam gibi katarsis unsuru her öğe yerleştirilmiş filme. Tarihin de yardımıyla insan öldürmenin erdemi üzerine masum görünüşlü destanlar anlatılmış aslında. Aile babası Benjamin Martin'in savaş karşıtlığı ise kendisine kesinlikle anti-militarist bir zeminde yer bulamıyor. Önce ailesini korumak adına savaşa katılmayı reddeden, eski milis kuvvetleri lideri, vahşi Martin, sonra oğlu öldürülünce olayı kişisel bir kavgaya dönüştürerek savaş baltalarını çıkarıyor. Kanı kanla kazımanın hamaseti yapılıyor yani. İlkelerinin lükslüğünden bahseden Martin, olay kişiselleşince ilkelerini kilitlediği eski sandığın kapağını kolaylıkla açıp, kimlik değiştirebiliyor. Filmin içine sıkıştırılan birkaç karede asıl kavganın ne olduğunu ise zorlanarak anlayabiliyoruz: Amerika'nın bağımsızlığı. Uzaktaki zorbalara karşı yakındaki zorbalar adına kan dökmek yani. (Benjamin böyle ifade ediyor savaşı)
Bu bir yaklaşım. Savaş karşıtı, ölüm karşıtı, kan karşıtı. Peki tümüyle haklı mı? Değil tabi. ikilem burada başlıyor zaten. Huzurla sabah güneşini verandada kahvenizi yudumlayarak karşıladığınız evinizin bahçesine bir gün kırmızı ceketli, eli süngülü askerlerin doluştuğu veya ailenizin gözlerinizin önünde öldürüldüğü bir durumda siz ne yapardınız? Bir ülke, bir başka ülkeyi emperyal emelleri ve tabii ki ekonomik çıkarları uğruna hakimiyeti altına almaya çalışırken siz de bu ülkenin —ya da ülke olmaya çalışan kozmopolit güruhun mensubu olarak ne yapardınız? Ülke ve bağımsızlık için dövüşmenin alternatifi, karşıtı, kişisel savaş mıdır? Ya da vatan için savaşmanın içeriğinde zaten kendi aileniz, eviniz, malınız, mülkünüz için savaşmak da yok mudur? Öyleyse bu suni ikilemlerle ustaca gizlenen, artalanan şey nedir? Emmerich'in sakladığı şey, zenci ve Kızılderililere karşı yapılan sindirmedir. Bunların es geçilmesi, herşeyi süt liman göstermeye çalışmasıdır. Amerikanın kanla ve silah zoruyla kurulmuş bir ülke olduğu gerçeğidir. Sadece bu değil, savaş tek alternatif midir? Savaşsız, kansız bir dünya özleminin dile getirilmesi düşüncesinin, idealinin es geçilmesi, yok sayılması gizlenen şey. Savaş çığırtkanlığı yapılması yani.
Vatansever belki de bu kadar ince eleyip sık dokumaya değmeyecek düzeyde genel-geçer eğlencelik filmlerden biri olarak değerlendirilip, unutulup gitmelidir. Ama küçük küçük damlalardan göllerin oluştuğunu da unutmamak gerekiyor.
Savaş karşıtı olmak, barışçı olmak, vatansever olmak, vatanı için kan akıtmak ve vatan haini olmak gibi çok kullanılan kelimeler ve anlamları üzerine çokça düşünmeyi de hatırlattığı için bu kadar üzerinde durduk zaten.
The Patriot
Yön: Roland Emmerich
Oyn: Mel Gibson (B.Martin),
Heath Ledger (G.Martin), Joely
Richardson (Charlotte Selton),
Jason İsaacs (C.W. Tavington),
Chris Cooper (Colonel Burwell),
Tchery Karyo (Jean Villeneuve),
Rene Auberjonois (Reverend Oliver),
Lisa Brenner (Anne Howard),
Tom Wilkinson (General Cornwallis).