Rahmetli Profesörün bu yıllarda yaşadığı üzücü olaylarla ve “Korkut Ata”nın Türkmenistan matbuatındaki kaderiyle ilgili çok şey söylendi, yazıldı. Bu meseleyi kısaca anlatan bir kitap da var. Allamırat Esenov tarafından kaleme alınmış kısa bir biyografi. Ama Mäti Köseyev'in yaşadıklarıyla ve hayatıyla ilgili daha sıcak hatıraları halk arasında bulmak mümkün. Çünkü üstadın şakirtleri hali hazırda yurdun dört bir tarafına yayılmış durumda. Kitabın macerasıyla ilgili daha geniş ve birinci elden bilgiyi ise saygıdeğer hocamız Prof. Dr. Gurbandurdı Geldiyev’den öğreniyoruz.
Türksoy dergisinde yayınlanan makalesinde olayı bütün açıklığıyla anlatıyor. Meğer 1950 yılında neşredilen kitap, halk içinde yayılmadan toplatılıp imha edildiği sıralarda Mehmetdurdu Annakudov büyük bir cesaret örneği göstererek kitabın deneme basımından profesörün imzalayıp kendisine verdiği tek nüshayı saklamış. Bu nüsha üzerinde çalışarak kitabı neşretmek vazifesi de merhum profesörün değerli asistanı Prof. Dr. Gurbandurdı Geldiyev’e nasip olmuş. Kitap, bu şekilde ancak komünizmin ağır kara bulutlarının “prestorayka” ve “glasnost” rüzgârlarıyla yavaş yavaş dağılmaya başladığı 1990 yılında yayınlanabilmiş. Yani hazırlandıktan sonra okuyucuyla buluşmak için tam kırk yıl beklemek zorunda kalıyor. 1995 yılında ise “Türkmenistan ‹limler Akademisi” tarafından kitabın orijinal nüshasının transkripsiyonu yayınlanıyor.
Ben bu iki kitapla Orhan Şaik Gökyay’ın hazırladığı Türkçe Dede Korkut Hikâyelerini karşılaştırarak okudum. Bence kayda değer iki önemli hususla karşılaştım. Birincisi, her iki üstat da orijinal nüshayı bulunduğu zaman ve mekânın yaşayan diline aktarırken üsluba olabildiğince sadık kalmaya özen göstermişler. Ayrıca artık kullanılmayan ya da çok az kullanılan bazı arkaik kelimeleri tercüme etmeye kıyamayıp dipnotla açıklamasını verme yolunu seçmişler. Rahmetli Köseyev, dipnotta 76 kelimenin açıklamasını vermiş. Bunların yaklaşık 33 tanesi Türkmen Türkçesi’nde günümüzde de yaşayan kelimeler. Yani yaklaşık yüzde kırk üçü. Orhan Şaik merhum bu konuda daha da merhametli. 327 kelimeye kıyamamış ve yine bu kelimelerin yaklaşık 160 kadarı, yani yaklaşık yüzde kırk beşi Türkiye Türkçesi’nde günümüzde de kullanılan kelimeler. Bu hususta dipnotlara bağlı kalmaksızın geniş bir çalışma yapılabilir. Çalışmaktan korkmayan biri orijinal metinde geçen kelimelerin hangilerinin çağdaş Türkçe’de hangilerinin çağdaş Türkmence’de yaşadığının dökümünü yapabilir. Bu işi meraklı arkadaşlara bırakıp ikinci hususa geçiyoruz.
Mäti Bey’in kitabını okurken orijinal nüshadaki bazı bölümlerin kitaba alınmadığını, bazı ibarelerin de daha zararsızlarıyla (!) değiştirildiğini gördüm. Evet, ya kitap sansürcülerin elinden geçmişti -ki bu bence daha büyük bir ihtimal- ya da sansürden geçebilsin diye rahmetli üstat tarafından ön sansüre tabii tutulmuştu. Ama bu kadarlık sansür de yetmemişti. Çünkü ne kadar sansürlenirse sansürlensin baştan ayağa, Oğuz töre, adet ve inançlarının anlatıldığı eser, rejimin düşüncesine, köksüz bir nesil yetiştirme amacına uygun değildi. Uygun hale getirilmesi mümkün değildi. Ve bu sebepten sansürlü haliyle bile neşri 40 sene geciktirildi.
Türkmen gençlerinin kendi atasını, kendi soyunu tanıması engellenmek istendi. Bu tabii ki mümkün değildi. 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Türkmenistan’da ilk yola koyulan işlerden biri de milletin tarihî-manevî değerlerine ve bu değerlere sahip çıkan âlimlerine edebiyatçılarına iade-i itibarlarının verilmesiydi. Günümüzde Aşkabat’ta uzun bir caddeye Profesör Mäti Köseyev’in adı verildi. Herrikkale’deki bir okul da merhum hocanın adını taşımakta. Elbette rahmetli hocanın gazete dergi köşelerinde kalmış çalışmalarının, külliyatının toplanıp günümüz ilim âleminin dikkatine sunulacağı zaman da çok uzak olmasa gerektir.
Ben bu makalede kitabın nasıl bir sansüre tabi tutulduğunu göstermek istedim. Kitabın sansüründe iki metot kullanılmış. Bazı kelime ve tabirler dini anlam içermeyen eş anlamlılarıyla değiştirilmiş. Bazı bölümler veya cümleler ise ana metinden tamamen çıkarılmış.
I.Değiştirilen ‹bare ve Cümlelere Misaller:
1-Salur Kazan’ın evinin yağmalanması boyunda: “şehit olmak” ifadesi bir yerde çıkarılmış, bir yerde “ölmek” şeklinde alınmış. “Gaza” kelimesi “uruş” kelimesiyle değiştirilmiş. Yine “şehid oldı” ibaresi “helak oldı” ibaresine çevrilmiş.
2- Basat’ın Tepegözü öldürmesi boyunda: “gaza” kelimesi “uruş” kelimesiyle değiştirilmiş. “Adı görklü Muhammed’e salâvat getirdi.” cümlesi, “Huda’yı çağırdı.”şeklinde alınmış. “Basat’ın diline bu geldi kim ‘Lailahe illallah Muhammeden Rasulallah’ dedi.” cümlesi, “Hakka yalvardı.” şeklinde alınmış. (Kitapta bir kere dahi Muhammed kelimesi geçmiyor.) “Ağır sancak götürende Müslümanlar arkası olsun. Karşı yatan karlı dağlardan aşar olsa Allah Teala senin oğluna aşıt versin. Kanlı kanlı sulardan geçer olsa geçit versin. Kalabalık kâfire girende Allah Teala senin oğluna fırsat versin.” Bölümünün yerine sadece “Dağlar geçit versin.”denmekle yetinilmiş.
3- Beheloğlu Emre’nin boyunda; “Din-i Muhammed yoluna duruşayım senin için.” cümlesi “Yoldaşlığa dövüşeyim senin için.” cümlesiyle değiştirilmiş. “Yiğit aman! Sizin dine ne derler? Dinine girdim dedi. Parmak gösterip, şahadet getirip, Müslüman oldı.” cümleleri “teslim oldı” ibaresiyle değiştirilmiş. “Yol üzerinde kâfirlerin Ayasofyası vardı. Keşişleri banglardı. Gayet sarp kilise idi.” cümleleri “Bunların yolunda başka ilin bir ibadethanesi vardı.” cümlesiyle değiştirilmiş.
II. Çıkarılan Cümleler ve Bölümler:
l- Girişin büyük bir kısmı kitaba alınmamış. “Resul Aleyhisselam zamanına yakın bayat boyundan Korkut Ata derler bir er koptı. Oğuz’un ol kişi tamam bilicisiydi. Ne derse olurdı. Gaipten türlü haber söylerdi. Hak Teala onun gönlüne ilham ederdi. Korkut Ata ayttı:
-Ahır zamanda, hanlık karı Kayı’ya değe. Kimsene ellerinden almaya. Ahir zaman olup kıyamet kopunca. Bu dediği Osman neslidir, işte sürülüp gideyüdür. Ve dahi nice buna benzer söz söyledi. Korkut Ata urug kavminin müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca işlemezlerdi. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözün tutup, tamam ederlerdi.
Dede Korkut soylamış:
—Allah Allah demeyince işler onmaz. Kadir Tanrı vermeyince er bayımaz. Ezelden yazılmasa kul başına kaza gelmez. Ecel, vade ermeyince kimse ölmez. (Bundan sonraki bir buçuk sayfalık bölüm alınmış. Alınan kısımda dini olmayan nasihatler var.) Dede Korkut gene soylamış, görelim hanım ne soylamış:
-Ağız açıp öğer olsam, üstümüzde Tanrı görklü. Tanrı dostu, din serveri Muhammed görklü. Muhammed’in sağ yanında namaz kılan Ebubekir Sıddık görklü. Ahır serâpa başıdır “amme” görklü. Hecesinleyin düz okunsa “yasin” görklü. Kılıç çaldı, din açtı, Şah-ı merdan Ali görklü. Ali’nin oğulları, peygamber novaları. Kerbela yazısında, Yezidîler elinde şehid oldu. Hasan’la Hüseyin iki kardaş bile görklü. Yazılıp, düzülüp gökten indi. Tanrı ilmi Kur’an görklü. Ol Kur’an’ı yazdı, düzdü. Ulemalar öğrenince köydü-biçti Âlimler serveri Osman Affanoğlu görklü. Alçak yerde yapılıptır, Tanrı evi Mekke görklü. Ol Mekke’ye sağ varsa, esen gelse, sıdkı bütün hacı görklü. Sağış gününde ayne görklü. Ayne günü okunanda hutbe görklü. Kulak urup dinleyende ümmet görklü. Minarede banglayanda fakih görklü. Dizin basıp oturanda helal görklü. Dolumunda ağarsa baba görklü. Ağ südün doya emzirse ana görklü. Yanaşıp yola girende kara bağır görklü. Sevgili kardaş görklü. Yangal ala ev yanında dikilse gerdek görklü. Uzunca tanafı görklü, oğul görklü. Kamusuna benzemedi, cümle alemleri yaratan, Allah, Tanrı görklü. Ol öğdüğüm, Yüce Tanrı dost oluban, meded irsün, Hânım hey!” Girişin bundan sonraki bölümü kadınları sınıflandırıp, iyi kadınların nasıl olduklarını anlatıyor. Kitaba alınmış.)
2-Dirse Han oğlu Boğaç Han boyundan: Oğlan anda yıkıldıkta, boz atlı Hızır oğlana hazır oldu. Üç gatla yarasın elile sıfaladı.
— Sana bu yaradan, korkma oğlan, ölüm yoktur. Dağ çiçeği, anan sütüyle senin yarana melhemdir, dedi, kayboldu.
3- Salur Kazan’ın evinin yağmalanması boyundan:
- Mere, kâfir, aman! Tanrının birliğine yoktur gümân.
—Ağaç, ağaç dersem, sana, arlanma, ağaç!
Mekke ile Medine'nin kapısı ağaç!
Musa Kelim’in asası ağaç!
Şah-ı merdan Ali'nin Düldül'ünün eyeri ağaç!
Zülfükar’ın kınıylen kabzası ağaç!
Şah Hasan’la Hüseyin’in beşiği ağaç!
Eğer erdir, eğer avrattır korkusu ağaç!
- Mere, dini yok akılsız kafir!
Ağ sakallı baban yeri uçmak olsun!
Ağ bürçekli anan yeri behişt olsun!
Ahir sonu arı imandan ayırmasın!
“Âmin!” diyenler didar görsün!
Allah veren umudun üzülmesin!
Yığışdırsın, dürüşdürsün,
Günahlarını adı görklü Muhammed yüzü suyuna bağışlasın, Hânım hey!
4- Bay Buğra'nın oğlu Banisi Beyrek boyundan: zamanda beylerin alkışı alkış, kargışı kargıştı. Dualar müstecap olurdu.
Tanrıya sığındı, ism-i azamı okudu.
Hak Teala’nın emriyle
Zira Dede Korkut velayet ıssı idi.
El-aman! Tanrının birliğine yoktur güman.
Tanrının buyruğuyla, peygamberin kavliyle,
Tanrı bana yol verdi, gider oldum, mere kâfir.
Allah Teala’nın kudretiyle
Kalın Oğuz Beyleri arı sudan abdest aldılar. Ağ alınlarını yere koydular. ‹ki rekat namaz kıldılar. Adı görklü Muhammed’i yâd getirdiler.
Kâfirin kilisesini yıktılar. Yerine mescit yaptılar. Keşişlerden öldürdüler. Bang banglattılar. Aziz Tanrı adına hutbe okuttular.
Kuşun ala kanadını, kumaşın arusını, kızın gökçeğini dokuzlama çırgap, çuha, hanlar anı Bayındır’a penç yek çıkardılar.
Gazi erenler başına ne geldiğin söyledi.
Ahır vagıtta arı imandan ayırmasın!
“Amin, amin” diyenler didar görsün!
Yığışdırsın, dürüşdürsün,
Günahımızı adı görklü Muhammed Mustafa suyuna bağışlasın. Hânım hey!
5- Kazan Bey oğlu Uruz Bey’in tutsak olması boyundan:
Atından indi, arı sudan abdest aldı. Ağ alnını yere koydu, iki rekât namaz kıldı. Adı görklü Muhammed’i yâd getirdi. Kara dinli kâfire göz kararttı.
Tanrının birliğine yoktur gümân.
Gonur atından yere indi, akıp giden arı sudan abdest aldı. Ağ alnını yere koydu, namaz kıldı. Ağladı, Kâdir Tanrı’dan hacet diledi. Yüzün yere sürdü. Muhammed’e salâvat getirdi.
Görelim, imdi yaradan neyler.
Arı sudan abdest aldılar. ‹ki rekât namaz kıldılar. Adı görklü Muhammed’e salâvat getirdiler.
Gaza mübarek oldu.
Allah veren umudun üzülmesin!
Ahır sonu arı imandan ayırmasın!
Ağ alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun!
Yığışdırsın, dürüşdürsün,
Günahımızı adı görklü Muhammed’e bağışlasın, Hânım hey!
6- Duha Koca oğlu Deli Dumrul boyundan:
Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin!
Ağ alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun!
Yığışdırsın, dürüşdürsün,
Günahımızı adı görklü Muhammed’e bağışlasın, Hânım hey!
(Deli Dumrul’da “Tanrının birliğine yoktur güman.” gibi diğer hikâyelerden çıkarılan bazı ifadelere dokunulmamış.)
7- Kanlı Koca oğlu Kanturalı boyundan:
Kanturalı, adı görklü Muhammed’e salâvat getirdi:
“-Sana sığındım cömertler cömerdi gani Tanrı meded” dedi.
Adı görklü Muhammed’e salâvat getirdi.
Gün inayet Tanrı’dan oldu, begün, paşanın himmeti Kanturalı’ya oldu.
Kanturalı, adı görklü Muhammed’e salâvat getirdi.
Amenna ve saddakna maksadımız Hakk Teala dergâhında hâsıl oldu deyip arı sudan abdest aldı. Ağ alnını yere koydu, iki rekât namaz kıldı. Atına bindi. Adı görklü Muhammed’e salâvat getirdi.
Yığışdırsın, dürüşdürsün,
Günahımızı adı görklü Muhammed Mustafa’ya bağışlasın, hanım hey!
8- Kazılık Koca oğlu Yeğenek boyundan:
Ümmet soyunun arslanı…..
Pes Kazılık Koca oğlu Yeğenek, taze yiğitcik, yaradan Allah’a sığındı. Bi-zeval mabudu öğdü.
Aydar:
- Yücelerden yüce sen!
Kimse bilmez nice sen, aziz Tanrı!
Anadan doğmadın,
Sen atadan olmadın.
Kimse rızkın yemedin.
Kimseye güç etmedin.
Kamu yerde Ahad sen.
Allah, Samed sen.
Adem’e sen taç urdun.
Şeytan’a lanet kıldın.
Bir suçtan ötrü dergâhından sürdün.
Nemrut göğe ok attı.
Karnı yarık balığı karşı tuttun.
Ululuğa haddin
Senin boyun kaddin yok.
Ya cisimle ceddin yok.
Urduğun uvlutmayan ulu Tanrı!
Bastığın belirtmeyen belli Tanrı!
Götürdüğün göğe yetiren görklü Tanrı!
Kaktığın kahreden Kahhar Tanrı!
Birliğine sığındım, Çalabım Kâdir Tanrı!
Meded senden! Kara donlu kâfire at deperem, işimi sen onar, dedi.
Galanın kilisesini yıkıp yerine mescit yaptılar. Aziz Tanrı adına hutbe okuttular. Kuşun ala kanatlı, kumaşın arısını, kızın gökçeğini dokuzlama dokuzlama çırkap dokuzlama çuha Bayındır Han’a penç yek çıkardılar. Bazısın gazilere bahş ettiler. Döndüler, evlerine geldiler.
Günahımızı adı görklü Muhammed Mustafa hürmetine bağışlasın hanım hey!
9- Basat’ın Tepegözü öldürdüğü boyundan:
Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın.
Günahımızı adı görklü Muhammed Mustafa’ya bağışlasın Hânım hey!
10- Behel oğlu Emre boyundan:
Yücelerden yüce sen yüce Tanrı
Kimse bilmez nice sen görklü Tanrı
Sen Adem’e taç urdun Şeytan’a lanet kıldın
Bir suçtan ötrü dergahtan sürdün
‹brahim’i tutturdun, hamını göne çolgadın
Göterip oda attırdın odı bostan kıldın
Birliğine sığındım, Aziz Allah
Hocamı mana medet dedi
Hak Teala Cebrail’e buyurdu kim “Ya Cebrail, var şol kuluma kırk erce kuvvet verdim” dedi.
Günahımızı adı görklü Muhammed’e bağışlasın Hanım hey!
11- Ovşun Goca oğlu Segrek boyundan;
Sıçradı adı görklü Muhammed’e salâvat getirdi.
Adı görklü Muhammed'e salâvat getirdi.
Evvel ahir uzun yaşın ucı ölüm
Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın!
Günahımızı Muhammed Mustafa yüzü suyuna bağışlasın,
“Âmin” diyenler didar görsün, Hânım hey!
12- Salur Kazan tutsak olup oğlu Uruz çıkardığı boyundan:
...kilisesini yıkıp, yerine mescit yaptım.
...kilisesini yıktım, mescit yaptım.
Kaleyi aldılar, kilisesini yıkıp yerine mescit yaptılar.
Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın!
Kâdir seni namerde muhtaç etmesin!
Beş kelime dua kıldım kabul olsun!
“Amin amin” diyenler didar görsün!
Günahımızı adı görklü Muhammed Mustafa hürmetine bağışlasın, Hânım hey!
13- ‹ç Oğuz’un dış Oğuz’a asi olup Beyrek öldüğü boyundan:
El-akıbet uzun yaşın ucu ölüm, ahir ayrılık
Yom vereyim Hânım!
Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın!
Ak sakallı baban yeri uçmak olsun!
Ak bürçekli anan yeri behişt olsun!
Kâdir seni namerde muhtaç etmesin!
Ak alnında beş kelime dua kıldık kabul olsun!
“Amin” diyenler didar görsün!
Yığıştırsın, deriştirsin
Günahımızı Muhammed Mustafa’ya bağışlasın, Hânım hey!
Hüdayi CAN
Yagmur Dergisi
KAYNAKLAR
Esenow, Allamyrat, Mäti Köseyew, Türkmenistan Neşriyatı, Aşgabat 1992.
Geldiyew, Gurbandurdy, Türksoy, Sayı 4, Ankara, Temmuz 2001.
Gorkut Ata, Türkmenistan Neşriyatı, Aşgabat 1990.
Gökyay, Orhan Şaik, Dede Korkut Hikayeleri, Tercüman 1001 Eser, ‹stanbul 1980.
Kitabı Dedem Gorkut, Ilım, Aşgabat 1995.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder