Bu çok geniş konuyu, bir makaleye sığdırmanın zorluğu açıktır. Kitapların konusu olacak kadar, geniş ve derin bir alan.
Ama çok genel bir bakışla, tarihten edindiğimiz bilgileri ve yetmiş yıla uzanan kendi hayatımdan gözlemlerimi özetlemeye çalışayım. Bence, birkaç medeniyete sahnelik etmiş bulunan bu 2700 yıllık fiziksel yerleşimin içindeki sosyal hayatı, ancak birkaç döneme ayırarak incelemek gerekir. Çünkü 2700 yıl, homojen bir ortamda geçmemiştir.
1) Hıristiyanlık Öncesi Dönemi
Büyük Constantin'in imparatorluğunu ikiye ayırarak doğu merkezini burada kurmasından sonra, kendisinin de Hristiyanlığı kabul etmesiyle, ortaya ilk defa olmak üzere, bir dinler ve inançlar ikilemi çıkmış oldu. Kendinden önce, pagan inançlar egemen olduğundan, bir ikilik sözkonusu değildi. Fakat Hristiyanlığın öne çıkmasıyla, ilk kez iki ayrı dünya bir araya gelmiş oldu. imparatorluğun kendisinin bile ancak uzun tereddütler geçirdikten sonra Hristiyanlığı kabul etmiş olması, halka da yansıyor. Toplum hangi yöne döneceğini bilemiyordu. Döneme ait bütün klasik kaynaklar, Hristiyanlıkla Putperestliğin tuhaftır ki uyum içinde yani fazla çatışmadan epey süre paralel gittiğini gösteriyor. Şehirde bir yandan kliseler yapılırken, öte yandan eski mabetler de, hem fiziksel varlığını devam ettiriyorlardı, hem de halkın inançlarında gündelik eski alışkanlıklar ve töreler, olduğu gibi devam ediyordu. Bu durumun en açık ve kesin delili olarak, bugünkü Topkapı Sarayı'nın topraklarında yer almış olan ilk akropolün varlığını uzun süre korumuş olması gösterilebilir. Akropol hemen yıktırılmamıştır. İkinci delil olarak, önemli meydanlardaki imparator heykelleri ve hipodrom ile Meşe Caddesi üzerindeki diğer anıtlar ve sembolik dikitler gösterilebilir. Kayzerleri başlarında ışınlarıyla tanrı kral hüviyetleri içerisinde gösteren heykellerde de Hıristiyanlık bir değişiklik yapmamıştı. Antik tapınaklardan getirilmiş daha birçok sembol, hipodromu ve forumları süslemeye devam etti. Üçüncü faktör, halkın gelenekleri ve törenlerinde gözüküyordu. Yıllık takvimdeki putperest tarihler, törenlerle, şenliklerle, oruçlarla daha uzun süre kutlandı.
2) Hıristiyanlık Dönemi
Fethe kadar sürmüş bulunan bin yıllık zaman parçası ise Bizans'ın başkentinde hoşgörüyü ve dinlerin barışık yaşamasını bütünü ile kaldırdı. Özellikle tasvir-kırıcılık "İkona klazm" devrinde Suriye kökenli bir taassup hareketi, Hıristiyanlık içerisinde de sert ve yeni bir yorumla, sayısız tahribatla gerçekleştirildi. Ortodoksluğun kendi içinde çelişkili akımların bütün başkenti kapladığı bu dönemlerin sonuna doğru, özellikle Bizans'ın ekonomik gücünün zayıfladığı ve ticaretin katolik İtalyan kolonilerinin eline geçtiği, son dönemlerde bir beraberlik ve hoşgörü devrinin başladığı düşünülebilir. Nitekim tarihi yarımada gibi çok dar bir coğrafya parçasını birbirine bitişik küçük semtler halinde, Ortodokslar, katolikler ve museviler kullanmaktaydılar. Yarımadanın karşısı olan Galata yerleşimi bütünü ile katoliklerin elinde idi. Fakat bu dönemlerin de tek düze ve uyum içerisinde geçtiği söylenemez. Yoksullaşmış Bizansların, refah içindeki İtalyan mahallelerine saldırarak bir gece çok sayıda insan öldürmeleri, bir kaç yıl sonra buna cevap olarak 4 Haçlı Seferinin Kudüs yerine Constantinopole'ye yönelmesi ve 60 yıl süren bir vahşet dönemi hesaba katılacak olursa, Bizans'ın çöküntü döneminde, yani 12. ve 13. yüzyılda bu diyarda dinlerin ve mezheplerin uyumundan bahsedilemeyeceği anlaşılır.
3) Fatih'le açılan ve 19. yy'a kadar süren klasik Osmanlı dönemi
Teslim olmayı reddeden kentler, Ortaçağ'da her yerde uygulanması adet olan "3 günlük yağma" şartları bir yana bırakılacak olursa, Fatih Sultan Mehmed'in yeni payitahtında egemenliğini kurması ile başlayan yılların, tarihte bütün dünyaya örnek olacak şekilde bir barış ve hoşgörü ve uyum devri açtığı rahatlıkla söylenebilir. Bu anlayışta, kültürden ve medeniyetten çok ticaretin ve siyasetin rol oynadığı söylenebilir. Bu faktörlere örnek olarak, kuşatma sırasında Osmanlı ordusunu kollamış olan Galata kolonisine, fetihten sonra özel ve ayrıcalıklı bir statünün tanınmış olması gösterilebilir. Bu siyasi bir tavırdı. Ticari yanı da vardı. Fatih öncelik olarak harap şehrin imarı ve ekonomik canlanmasını amaçlıyordu ve Galata Cenevizlileri, ticaret yoluyla bu imkana sahiptiler. Aynı şekilde Bizans Ortadoskluğuna Fatih'in tanıdığı ayrıcalıklar ve sağladığı korumacılıkta hiç şüphesiz Osmanlı dönemine üst-üste haçlı seferleri düzenlemiş bulunan katolik dünyaya karşı, Fatih'in Rum nüfusu kendisine bağlama politikası başrolü oynuyordu. Ama dünyada hayat, her zaman bir bütün olmuştur ve çeşitli faktörlerden oluşmuştur. Hiçbir medeniyette ve devlet gücünde, insan yaşamı tek faktörle yön almamıştır. Sonuçta çeşitli dinlere ve ırklara mensup insanların, Osmanlı düzeni içinde kendi inançlarını, dillerini ve geleneklerini, çok renkli bir mozeik gibi sürdürebildikleri, açık ve kesin bir tarihsel gerçektir. Bu tarihsel kumaşın, her dönemde aynı renkleri ve tonları sürdürmemiş olduğunu belirtmem gerekiyor. Özellikle Türkiyede yeni bir takım akımların 19.yy'ın kozmopolitliğini ve Batının ekonomik egemenliğini geri getirme gibi tuhaf bir takım özlemlerinin bu konuda fazla gürültü çıkarması dolayısıyla nice devlet yalılarını rahatsız ettiklerini belirten ve bunların bir kısmını söktürülmesine ait uygulamalara da rastlanır.
4) 19. Yüzyıl
Özelikle Kırım Savaşı ile açılan yeni dönem. Bilindiği gibi Osmanlı devletine ve ekonomisine, dolasıyla da sosyal hayatına bambaşka bir ortam getirdi. Üretimde ve ticarette inisyatif yabancı tüccarlara ve onların uzantısı olan azınlıklara ve lövantenlere geçerken dinlerin ortak yaşamı tablosunda da belirgin değişimler görüldü. Yeni kiliseler, havralar ve sinagoglar yapımı için izinler çıktığı gibi, Beşiktaş'taki bir örnekte görüldüğü üzere, Padişah finansmanları da başladı. Osmanlıda devlet gücü zayıfladıkça ve müslüman kesimde gerilemeler kaydedildikçe, dinler uyumunda da eşit ve dengeli bir gidişten çok, Batılı egemen güçlerin etkisiyle "patolojik" denebilecek olaylar yaşamaya başladı. Bu alanlardaki yüzlerce örnekten, burada sadece bir tanesini anayım: Adaları ziyaret eden katolik bir rahip, bir rum kilisesinde Yunan kralının resminin asılı olduğunu görünce hayretlere düşer ve dünyanın hiçbir devletinde komşu ( ve o zaman düşman ) bir devlet reisinin portresine izin verileyemeyeceğini, açık açık belirtir. Aynı şekilde, sokaklardaki gürültülü geçit resimleri gibi törenlere de, bir çok katolik ve Ortodoks dünyasında, karşıt inançlar bakımından böylesine serbestçe imkan tanınmadığını da ekler. Bu örneklerle demek istediğim, Osmanlı İstanbulu'nun son dönemlerdeki bu renk zenginliğinin sağlıklı olmadığıdır ve hiç değilse, o dönemlerdeki dış örneklere göre normal sayılmadığıdır.
5) Cumhuriyet İstanbul'u
Bilindiği gibi işgal yılları, dinsel uyum bakımından da güzel ve onaylanacak bir ortam getirmedi. Aksine bir çok düşmanlık tohumunu attı. Özellikle Rum Patrikhanesi'nin açık uygulamaları bu doğrultudadır. Fakat Anadolu zaferinden sonra Cumhuriyet hükümetleri hiç değilse 15-20 yıl süreyle, bütün yurtta olduğu gibi, İstanbul'da da bir barış ortamını egemen kıldılar. Biz, o yılların çocuklarıyız. Herkesin ibadetini özgürce yapabildiği, toplumun her kesiminin barış içinde yaşayabildiği, tek dönem uzun tarih boyunca, o 15-20 yıl içindedir demek, mübalağa sayılmaz. Biz Beşiktaş — Yıldız'ın aileleri, paskalya günlerinde tüm komşularımızdan, armağan alarak renkli yumurtalar, Ermeni komşularımızdan topik ve çiroz, Musevi komşularımızdan hamursuzlar almış ve kendi bayramlarımızda onlara tatlılar ve şekerler göndermiş insanlarız. Bu ortamı, dünyanın ve yurdun büyük olayları epeyce değiştirdi. II. Cihan Savaşı'nın sınırlarımıza kadar yığdığı tehlikeler, dış etkiler, dış baskılar, politik tablodaki büyük değişimler bu dönemi başlattı.
YAĞMUR DERGİSİ
Popüler Yayınlar
-
Hakikate tercüman olmak kolay mı? Her söz gibi, şiir de ancak gönülden kopup geldiği, dosdoğru, samimi, katışıksız olduğu ölçüde hakikate te...
-
Yahya Kemal ve İmtidat / Yağmur - Evden Kaçan Çocuk: Yahya Kemal, 19 yaşında, beş parasız, belki tek kelime Fransızca bile bilmeye...
-
Geçen hafta Özgecan’ın hunharca öldürülmesiyle milletçe paylaştığımız acının büyüklüğü başka acılar yaşamamak için ne yapmalıyız sorusunu d...
-
Prominent figures, including the prime minister, have placed the Hizmet movement under the spotlight in election campaigns. The prime mi...
-
Türkiye’de son bir yılda 100’den fazla cinnet vakası yaşandı. Birçok kişinin hayatını kaybettiği olaylarda erkekler baş aktör olurken, mağd...
-
Çocukları üniversite, askerlik ve evlilik gibi nedenlerle evden ayrılan kimi ebeveynler, ‘boş yuva sendromu’ yaşıyor. Çocuğuna aşırı düşkü...
-
20 yıla yayılan ve 90 bin kişiyi kapsayan araştırmaya göre kan grubu AB olanların kalp hastası olma riski en yaygın kan grubu olan 0...
-
Unutarak ya da hata ile oruç bozmalarda ne yapılır? Soru: Ramazan'ın ilk günlerinde en çok maruz kalınan oruç bozmalar, unutarak yeme...
-
Huzurlu bir aile yuvasının temeli daha ilk hazırlık aşamasında atılıyor. Düğün ve ev kurma arifesindeki netameli alışveriş süreci, her iki ...
-
Birlikte oyun oynayacağı yaşıtları olan çocuk, oyun ihtiyacı yeteri kadar karşılandığında sağlıklı şekilde gelişir. Çocuk ve gençlerle oy...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder